1 Yeni Dünya Sistemi

2 Seçimler Kemalizm ve Akibeti

3 Ayetlerin Düsündürdükleri
4 Seçimleri Degerlendirmek
5 Bitkisel Hayatta Bir Rejim ve RP
 

 

Yeni Dünya Sistemi

Arif Altunbas

Basta Sovyetler Birliginde ve Varsova Pakti ülkelerinde MarksistLeninist ütopyalarinin iflasiyla baslayan cözülme; yeryüzündeki askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal tüm dengeleri yerinden oynatmistir. Sovyetler ve Varsova pakti ülkelerinin gözü yumuk, hizla kapitalizm cennetine(!) dalmalarinin ardindan, bu ülkelerdeki sosyal ve sosyoekonomik patlamalar, siyasal gerilimler, ekonomik cikmazlar bir felaket gibi üstüste gelmistir. Üstüste, yagmur gibi gelen bu felaketler, fasizmi, nasyonalizmi, darbecileri, diktatörleri de sinir tanimaz seller gibi pesi sira getirmistir.

Komünist dikta rejimleri altinda kisilik bunalimina düsen, özgürlüge susayan halklar, birden kapitalizmin sinirsiz, ölcüsüz özgürlük cehennemlerindeki, mülk edinme ve lüksü karsisinda afalladiklari, saskinliklarini üzerlerinden atamadiklari bir dönemde, komünist dönemin ileri noktalarindaki bürokratlari, teknograflari ve KGB ajanlari kapitalist gelismelere en hizli bir sekilde ayak uydurup, araziye uymayi becermislerdir. Bulunduklari ülkelerin idari, siyasi, askeri, kültürel zirvelerindeki yerlerini vatanseverlik ve milliyetcilik adina böylece koruyabilmislerdir. Veya Rusya´nin destegiyle darbeler yapip eski koltuklarini süngü ve dipcik zoruyla tekrar elde edebilmislerdir. Bu gün bunun icin Sovyetlerin dagilmasiyla meydana gelen bagimsiz devletler, eski Varsova pakti ülkeleri KGB ajanlari olan darbeci, diktatör kimseler tarafindan yönetilmektedirler.

Sovyetlerin ve Varsova pakti ülkelerinin ezeli rakibi konumunda olan ABD ve NATO ülkeleri dagilan, parcalanan Sovyet imparatorlugunun ucsuz bucaksiz pazarinda parsel kapmanin ic hesabina düsmüslerdir.

Marksist ütopyayi tüm dünyada gerceklestirme adina; sayisiz özverilerde bulunup yorgun, bitkin ve saskin düsen, tüyleri ve disleri dökülmüs Rus ayisini kontrol altina alip zararsiz bir hale getirmek icin ABD ve bati ülkeleri milyarlarca dolar kredi musluklarini sartli bir sekilde Moskova´ya akitmaya baslamislardir. Böylece daha önceleri casus ucaklarla, radarlarla, UBotlarla uzaktan gözlemeye calistiklari özgün Rus ayisini kendi uzun vadeli cikarlari dogrultusunda zararsiz hale getirmenin calismalarini simdilerde basari ile sürdürmektedirler.

Avrupa ekonomik toplulugunun ve Japonya´nin ABD´nin askeri, siyasal, ekonomik hatta kültürel baskisindan kurtulabilmek, kendi baslarina bagimsiz bir süper güc olabilmek icin harcadiklari gayret ABD´yi, Kanada ve Meksika ile ekonomik isbirligine zorlamistir.

iste; yeni dünya sistemi, ABD´nin süperler savasinin liderligini elinde tutma mücadelesinin plan, program ve uygulamasindan ibarettir.

I.Dünya savasindan sonra, Malta, II.Dünya savasindan sonra, Yalta´da yapilan sözlesmelerin ardindan simdi de yeni dünya sisteminde beraber calisma (Die neue Weltordnung und Partnerschaft) slogani ile ortaya atilan soguk baris, süperlerin kendi aralarinda dünyayi paylasmalarinin anlasmasinin diger bir adidir.

Bu anlasma soguk savas sonrasi süperlerin siyasi, askeri ve ekonomik dengelerini, cikarlarini koruma adina yaptiklari, sicak ic mücadelenin disa yansiyan, münafik iki yüzünün adi olan soguk bir baristir. Bu baris menfaatleri cakistigi yerde her an savasa dönüsebilecek özellikleri bünyesinde tasiyan ic ve dis dengeleri koruma savasidir.

Rus Yayilmaciligi

Doguda Kuril takim adalari, batida Baltik denizi, kuzeyde Sibirya buzullari, güneyde cin, Mogolistan, Orta Asya, Kafkasya, Türkiye ve eski Varsova pakti ülkeleriyle cevrili olan Rusya; Sovyet imparatorlugunun dagilmasiyla, onun tüm askeri, siyasi, ekonomik mirasiyla birlikte, emperyalist yayilmaci stratejisini de devralmis bulunmaktadir.

carlik Rusyasindan beri, Rusya sicak denizlere acilma sevdasiyla nice kanli savaslara girmistir. carlik RusyasindanSovyetlere, Sovyetlerdensimdiki Rusya´ya kadar bu sevdadan asla vazgecmeyen ve gecmeyecek olan Rusya da; liberal görünümlü Yeltsin ile komünistler ve fasistler arasinda metod farkliligindan baska hicbir fikir ayriligi yoktur.

Yeltsin´in dis politika mimari konumundaki Kozirev "minareyi kilifina uydurarak calma" politikasini izlerlerken muhalefetleri seslendiren Jirinovski ise, deveyi amuduyla birlikte yutma taraftaridir. Rusya muhalefetinin sözcüsü konumundaki Jirinovski´nin, düsük bir siyasetci, dengesiz, palyaco görünümünde bir politikaci gibi gösterilmeye calisilsa bile dillendirmeye calistigi temalar, kökü carlik Rusyasina kadar uzanan Rus halkinin, Rusya´daki askeri, siyasi güc odaklarinin düsünce tarzini, hedeflerini, kuduran istahlarinin usul ve metodunu, sekil ve bicimini cok net bir sekilde ortaya koymaktadir.

Jirinovski Rusya´nin deli Petro´sudur. Deli Petro´dan buyana sicak denizlere acilmak icin yayilmaci stratejisinden taviz vermeyen Rusya; Türkiye, Kafkasya ve Balkan ülkelerinin önünde, olasi en büyük tehlike olarak simdiden kendi gelecekteki konumunu belirtmektedir.

Kafkaslarda Azerilere karsi Ermenileri, Gürcülere karsi Abazalari desteklemesi, Aliyev´i darbe ile Azerilerin basina gecirmesi, Kafkas petrolünün Türkiye´ye akitilmasini önlemeye calismasi, "Kafkaslarda Rusya olmadan baris olmaz" iddiasi, Bogazlar meselesinin yeniden gündeme getirilmesi, Sirbistan ile konfederasyona gitme arayisi, Bosna´da, sirplara resmen arka cikisi, Karadeniz donanmasinin bir komutanlik altinda tutulmasi icin Ukrayna´ya baski yapmasi, Türkiye´deki komünistleri el altindan desteklemesi, Balkanlar probleminde Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ile flört yapmasi v.s. gibi calis.malari Rusya yayilmaciliginin orta ve uzun vadeli programlarinin temellerini olusturan gayretleridir.

"Ayidan post, Rusdan dost olmaz" atasözü gecmiste oldugu gibi, gelecekte de özellikle Kafkasya, Orta Asya, Türkiye, Balkan halklarinin kulaginda sürekli alarm sinyalleri veren cingirakli bir küpe olarak kalmaya devam edecektir.

Rusya su siralarda, kendi ic ekonomik, politik acmazlarindan dolayi kis uykusu icin magarasina cekilmis Rus ayisina benzemektedir. icerideki ekonomik sikinti, politik bulaniklik ve tikanikligi atlattigi zaman, Rus ayisi magarasindan disari cikacak, acliktan gözü dönmüs bir sekilde, tarihi bir ic güdü ile sicak denizlere acilan yollari zorlayacaktir. ilk yüklenecegi kapi Bogazlar olacak, sirasiyla Kafkasya, Balkanlar da onu izleyecektir. Bu konuda Rusya´ya en büyük yardimi ve yatakligi sirplarin ve öteki slav kardeslerinin yapmasi muhtemeldir. ABD bunun icin; özellikle Makedonya, Arnavutluk, Kosova ve Bosna´da, Avrupa Birligi, Hirvatistan ve Slovenya´da büyük yatirimlara soyunmustur. Rus yayilmaciligina karsi simdiden ABD, Türkiye´yi öne sürerek Karadeniz isbirligi, Balkan isbirligi, Orta Asya ülkeleri isbirligi adi altinda uzaktan kumandali stratejiler üretmektedir. Buna karsi olarak da Rusya; Balkanlarda sirplari, Türki ülkelerde komünistleri, Kafkaslarda Ermenileri ve azinliklari, uzun vadeli hesaplari icin jandarma olarak kullanmaktadirlar ve kullanacaklardir. Moskova´da marksistleninist ideoloji ölse de, Balkanlarda Türkiye, Kafkas ve Orta Asya ülkelerinde Moskova destekli ve güdümlü, solcu komünist hareketler Moskova´nin cikari icin az da olsalar hayatlarini devam ettirmeye calisacaklardir. Liberal kapitalist Moskova sürekli solcu, marksistleninist hareketlerin arkasinda koruyucu, gözetici, besleyici, destekleyici, yönlendirici bir rol oynayacaktir. Ta ki, köleler köleligini, sömürülenler sömürüldügünü, usaklar kullanildiklarini farkedinceye kadar...

Avrupa Toplulugu

Dogu ve Bati Almanya birlesmeden önce, basini ingiltere ve Fransa´nin cektigi Avrupa Toplulugu, simdi Almanya´nin liderliginde ABD´nin hegemonyasindan kurtulup tek bir siyasi, askeri, ekonomik güc olma yolunda, süper olma yolunun yarisindadir.

FransizAlman askeri isbirligi ile baslayan dayanisma, DoguBati birlesmesinden sonra ekonomisi güclü olan Almanya´nin Fransa´yi da yedegine almasiyla, Avrupa Toplulugunu da pesinden sürüklemeyi bilmistir.

Tarih boyu ingilizler ve Fransizlarin birbirlerine rakib olduklari bilinen bir gercektir. ingilizlerin Fransizlara, Fransizlarin ingilizlere topluluk liderligini kaptirmama savasi ekonomik dev olma yolundaki Almanya´nin isine yaramistir.

Avrupa Toplulugu, bir cikar birligi temelleri üzerinde yükselen, kendi baslarina beceremediklerini topluluk altinda basarmaya calisan, ABD´nin baskisindan kurtulma, Rusya´nin olasi saldirilarina karsi koyma kaygisindan meydana gelen suni bir olusumdur. Gelecekte cok basli bir ejderha olma egilimindedir. Alman, Fransiz ve ingiliz´lerden olusan bu baslarin menfaatlerinin, Avrupa Birliginin tam gerceklesmesi durumunda catisma ihtimali büyüktür. Özellikle Fransizlar ve ingilizlerin eski sömürgeleri üzerinde askeri, siyasi ve kültürel etkinlikleri hala süregelmektedir. Bu sömürgeler her iki basin menfaatlerinin catisma alanidir. Bundan dolayidir ki, Fransizlar, Almanlarla birlikte askeri bir isbirligi, ekonomik bir dayanisma ve paslasma icindedirler. ingilizler ise; Yunanistan, ispanya, ve Portekiz gibi ülkelerle daha yakin iliskiler icinde olmayi menfaatleri geregi uygun bulmaktadirlar.

Almanlar, I. ve II.Dünya savaslarinda sömürgelerinin hemen hepsini kaybetmis ve buralarda unutamayacaklari aci tecrübeler edinmislerdir. Fakat Avusturya, isvicre, Polonya, cek Cumhuriyeti, Slovakya, Hirvatistan ve Slovenya üzerinde halen silinmeyen izleri vardir. Fransizlarin Alman ekonomisine, Almanlarin ise siddetle Fransiz askeri varligina ihtiyaclari vardir. Topluluk icindeki flörtleri ingiliz etkinligine karsi bir dayanismadan ibarettir. Avrupa Toplulugu icindeki AlmanFransiz flörtü hesap icinde bir baska hesap, oyun icinde bir baska oyun, ortaklik icinde baska bir ortakliktir.

Yorgun, bitkin, ekonomisi can cekismekte olmasina ragmen ingiltere´nin, ABD ile babaogul iliskisi ve anlayisi icinde olmasi büyük bir avantajidir. Köklü bir kültürü, yaygin bir sayginligi, genis bir etki alani mevcuttur. ispanya ve Portekiz de ingiltere gibi sömürgeleri üzerinde etkinlikleri olan ülkelerdir. Fransaya ve büyüyen Alman varligina, irkciligina karsi ingiltere ile birlikte olmalarini cikarlariyla dogru orantili bir denklem olarak görmektedirler.

Yunanistanin ingiltere ile beraber olmasi ise; Balkanlardaki Alman varligindan cekinmesi, Kibris meselesinde ingiltere´nin garantör bir devlet olarak büyük bir rol oynamasindan ve balkanlardaki Müslüman Türk azinligindan cekinmesinden kaynaklanmaktadir. Bosna meselesinde ingiltere´nin sirplari desteklemesi, Yunanlilarin ambargoya ragmen sirplara her türlü yardimi yapmasi, AlmanTürkiye tarihi baglarindan dolayi Almanlarin bu bölgede nüfuzunun artmasi korkusundandir.

Almanlarin gözü dogu Avrupa ülkeleri ve eger sicrama tahtasi olarak Türkiye ve iran´i kullanabilirse Orta Asya ülkelerinin bakir pazarlarindadir. Petrol ve gaz kaynaklari, tarim alanlari, altin ve kiymetli madenleri onlarin istahlarini kabartmaya yetmektedir.

Avrupa Birliginin kurucusu Prens Bismark´in 5B plani sanki bugünkü Almanya´nin dis politikasinin hedefleri konumundadir. "BerlinBelgradBosphorus (Bogazlar)BagdatBombay hattini elinde tutan, dünyanin da nabzini elinde tutar" politikasi Bismark´in dis politikasinin hedeflerini olusturmustur. Ruslarin sicak denizler sevdasi nasil bir ic güdüye dönüsmüsse, Almanlarin 5B plani da damarlarinda akan kanlarindaki akyuvarlar ve alyuvarlar gibi dolasmaktadir. Avrupa´nin liderligi altinda sessiz ve derin bir oyun tezgahlanmaktadir.

iki basli bir ortaklik olarak görünen Avrupa Birligi ABD gibi tarihi, kültürel, sosyal, hatta siyasi, askeri bir güc olmak icin olaganüstü zorlanacaktir. Dillerin, kültürlerin, tarihlerin, mezheblerin bile hala catistigi kral ve kralicelerin kutsandigi, övgü ve saygiyla bastaci edildigi, irkciligin hizla tirmandigi Avrupa´da suni bir birlesmenin, zorlayan sartlarin bir araya getirdigi ayri mentalite ve kültürlerde bir topluluk, ayri hesaplar üzerinde hedeflerine ulasmaya calisan görünüste iki, aslinda üc basli bir ejderhadir.

Bir gün öküz ölünce menfaatler catisacak ve ortaklik ta ölecektir. Bunalimlara düstüklerinde, cikmazlara girdiklerinde tarihin her döneminde oldugu gibi birbirlerini ac kurtlar gibi kiyasiya yiyeceklerdir. simdilerde ise bir araya gelip, kurtlar gibi dayanisma yapmalari siyasi, askeri, ekonomik tesir alanlarini rahatca talan edip yagmalamak, dünyayi parselleme sistemi olan yeni dünya sisteminde kendilerine de arslan payini cikarabilmek icindir.

Tüm dünyada ekonominin hizla gerilemede, yoksullugun cogalmakta, ezenin daha cok ezdigi, ezilenin daha fazla ezildigi su dönemde, dünya ekonomik bir krize dogru yuvarlanmaktadir. Bu ekonomik kriz siyasal krizleri de pesinden getirecege benziyor.

Yeni dünya sistemi bu krizlere care bulma yollarini arayan bir olusum olmaktan öte; bu krizden süper devlerin hafif olarak, zararsiz bir sekilde nasil cikariz carelerini aradigi bir oyundur.

Yeni dünya sistemi; hangi arenalarda, hangi esirlerin, hangi arslanlar parcalattirilacaginin hesabinin yapildigi, devlerin bir anlasmasidir. Temellerini Roma medeniyetinin, yunan kültür ve ahlakinin olusturdugu, hristiyan dini motifleriyle süslü, Avrupa Toplulugu (insan haklari, esitlik, özgürlük adina), esirlerin parcalattirildigi arenadaki arslanlardan biri olma yolundadir.

DEVAM EDECEK

 

Seçimler Kemalizm ve Akibeti

Abu Bekr Hoca

Secimler gelip gecici, degisken ve kaygan özelliklerinden ötürü böyle bir baslik altinda en son irdelenecek olan alandir. Gerci bünyesinde nesvü neva buldugu sisteminin amentüsünde onun fil payesini olusturmasi gereken olgudur o, ama zulme direk olanin da bir gün o zulmün mazlumu olmasi tabiidir. Ona destek verenlerin hakeza...

Bu günlerde Fundemantalist kemalistler ve radikal münafiklar dinsel ekstrem takiyyelerine ragmen, yine kendi dinsiz dinlerine va fani tanrilarina karsi son derece sahip ve sayginlasiverdiler! Dogrusu kinayanlarin kinamasina hic aldirmadan hem de. Bu cagda bu kadar yobazlik! Hayret etmemek elden gelmiyor.

Ee 23 Nisan gelir de, hani yani bu kadarini hos mu görmek lazim acaba?

Aah ah. Bizde hosgörü duygusu mu birakti bu kemalizm ve tapanlari? Ne kadar isterdik bizler yaratilani yaratandan ötürü sevmeyi? Bir gün bizlerin tekrar dünyaya gelecegimizi ve "biz de variz" diye haykiracagimizi nereden bilecekti katiller? Kemalistler eliyle yikilan her bir cami ve mescidin, sehid ve gazi mescidlerin ölmeyeceklerini ve ruhlarini asla kaybetmeyeceklerini, zaman ve zemin olgunlasinca birinin yerine bininin ikame edilecegini, öldükten sonraki ebedi hayata inanmayan Kemaller nereden bileceklerdi. Onlar öyle bir kiyima girismislerdi ki zalim, komünist ve kafir CHP döneminde 8 Kanuni sani 1928 inkilabinda alinan 20 maddelik kanunuyla, 6061 Cami ve Mesacid, sadece Gaziantep´te 270 cami ve mescid yerle bir edilmisti. Bu, isgalci Fransizlarin, Yunanlilarin ve acemi emperyalist kemalizm ve düzeninin dostu diger radikal emperyalistlerin isgal süresinde cesaret edemedikleri ve hatta tesebbüs bile etmedikleri bir din düsmanligi idi. Artik Müslümanlar nihai olarak sindirilmisti onlarca.

Peki ya bu panik neyin nesi. Göle yogurt calip durmaktan bikmayacak mi bu zavallilar? Bunlara Tagutlari nemenem bir büyü yapmis ki, hic bir cinci bu sihri iptal edemiyor? Yoksa diyorum, medyumlari atalari gibi kendilerini kandirmaya devam mi ediyorlar. Bence bu gayet normal karsilanmali, cünkü bu bunaklar ilim ve bilimden o kadar uzak ve o kadar cahiller ki, cehaletlerinin bile farkinda degiller. Ama birisi kalkar bunlarin bu kadar ahmak olmadiklarini ancak hain olduklarini söylerse onu da anlarim tabi.

Panige gelince, ne zaman kendi halklarina güvenle baktilar ve onlardan emin oldular ki. Esasinda bu bütün zalimlerin ortak korkusu, fobisidir. Ve onlarin korkulu rüyasi vatanperver ve dindar islam fedaileridir. Her gelismeyi korku ve kayguyla izlemekte, hatta titremektedirler. Nice generalleri mazlum milletimizden caldiklari haram ve zakkum olasi paralari isvicre bankalarina yatirmis, pasaportlari yastiklarinin altinda kacacaklari günü beklemektedirler. Hainler. Katiller. Korkaklar. Biliyor ve hissediyorlar ki, islamci genclik dünya genelinde ve alem capinda tekrar uyandi. Biraksinlar islam dünyasini, Türkiye icin ayni durum gecerlidir. Biliyorlar ki, islamci Genclikle yine inkilabci ve islamci ruhu da bünyesinde tasiyan vatanperver Genclik birlestigi an nasil bir devrilisle devrileceklerdir kemalistler ve tapindiklari putlari!

Peki korkularindan sergiledikleri takiyyeleri ve münafik jestleri onlara bir fayda saglar mi? Bunun cevabini onlar biliyorlar ama yine de biz onlara söyletmeyelim, kendimiz söyleyelim; hayir!... Zalimler icin yasasin cehennem!

Artik secimler de laikkemalist putperestlerin korkulu rüyasi olmustur. Gerci bunlar alisiktirlar meclis basmaya, milletvekili asmaya, kanunsuz kanunlar cikartmaya... Peki nereye kadar? Ne zamana kadar? Mayasinda iman bulunan bir halkin, her hafta bu olumsuz sartlara ve tüm olumsuzluklara ragmen hic olmazsa Cuma namazlarina, bütün gizli engellemelere ve zulme ragmen, 30 milyon müslümani, istenilen suur seviyesinde olmasa bile, gidiyor ve alnini putlarin önünde degil de, Alemlerin Yaraticisi Allah´a (c.c.) SECDE´ye koyuyor, bagliligini gösteriyor ve ilan ediyorsa, ne zamana kadar gidecek artik bu zulüm? Hic kimse Allah´in nurunu ne televizyonuyla, ne gazetesiyle ve ne de silahiyla söndüremeyecektir. Eger Anadolu´da ve diger islam beldelerinde islamin nuru söndürülebilecek olsaydi, Menemenlerdeki katliamlardan sonra "Ezan"larimiz susardi.

Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, isiniz bitmistir. Belki ömrünüz, münafikliginiz sayesinde ve laik degil, Müslüman halkimizin parcaladiginiz sahsiyeti/kimlik ve krize soktugunuz kisiligine binaen biraz daha uzayabilir. Kimseye gelin zorla müslüman olun demiyorum. Kimseye zor kullanma hakkina sahip degiliz bir müslüman olarak. Ama zulme rizanin da zulüm oldugunun bilinci icerisindeyiz artik. Dolayisiyla sizin akibetiniz dünyada anNahl Suresinin 126. ayetindeki hükmü ilahi´ye göre neticelenecektir ve biz de öyle hareket edecegiz. Ayetleri size takdim etmeden önce belirtmeliyim ki, bu modern ve cagdas HakBatil mücadelesinde kaybeden tarafin siz zalimler oldugunuzdan emin olun. Biz Hizbu Hakk olarak ne gevsedik, ne de üzülüyoruz. Biz inaniyoruz, biz güclüyüz ve biz Allah´imizin izni ve inayeti ile galibiz!

"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel ögütle cagir ve onlarla en güzel bir bicimde mücadele et. süphesiz senin Rabbin yolundan sapani bilendir ve hidayete ereni de bilendir. Eger ceza verecekseniz, size verilenin misliyle ceza verin ve eger sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler icin daha hayirlidir. Sabret; senin sabrin ancak Allah(´in yardimi) iledir. Onlar icin hüzne kapilma ve kurmakta olduklari hileli düzenlerinden dolayi da sikintiya düsme. süphe yok Allah, korkup sakinanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir." anNahl; 125128

Ayetlerin Düsündürdükleri (Gerçek Dostluk ve Dostlar)

Ali Metin

"Ey Mü´minler, kendinizden baskasini sirdas ve dost edinmeyin. Olanca gücleriyle size zarar dokundurmaya, dirliginizi bozmaya calisirlar, karsilastiginiz her sIkInti onlari sevindirir. Gerci kinleri agizlarindan tasmistir, ama kalplerinde sakli tuttuklari kin daha büyüktür. Eger düsünecek olursaniz size ayetlerimizi acik acik anlattik." Ali imran 118

 

Gercek Dostluk ve Dostlar

Öncelikle müslümanlar ile kafirler arasinda Allah´in yasakladigi dostluk ve dayanismanin mahiyetini anlamaliyiz. Buradaki dostluk, onlarin dinine tabi olmayi degil, onlarla bütün konularda metod, isbirligi ve dayanismayi ifade eder. surasi bir gercek ki; müslümanlarin din konusunda kafirlere tabi olma egilimleri sözkonusu degildir.

Kasdolunan dostluk, müslümanlarin ilk dönemlerindeki gibi cikar ve güclüklerin giriftligi konusundaki olgulardan hareket ederek kendileri icin bir sakinca getirmeyecegini algiladiklari bir dayanisma ve isbirligidir.

Kur´an´in ifadelerinde bu mesele gayet acik ve net olarak ortadadir. Kur´an Medine müslümanlariyla, "Dar´ül islam"a hicret etmemis müslümanlar arasindaki iliskiyi söyle ifade eder:

"(Ey Mü´minler!) inanip hicret etmeyenlerle kendileri hicret edene kadar hicbir dostlugunuz olmaz" Enfal 72

Normal olarak buradaki dostluk din dostlugu degildir. cünkü, din konusunda müslüman müslümanin zaten dostudur. Burada kasdedilen dostluk, yardimlasma ve isbirligi konusundadir.

Kitab ehline karsi islam´in hosgörüsüyle, onlarla dost olma olgularini birbirine karistirmamak gerekir. Yoksa metodolojik ve gercekci bir yapiya sahip olan dinin özü anlasilmaz. Bu din, insanligin tanidigi bilimlerden farkli, islami anlayis dogrultusunda, yeryüzünde yepyeni bir yapilanmanin saglanmasi, insanlarin ilahi sistemden sapmalarinin, keyfi arzularinin karsisinda engel olusturmasi, öngörülen bu yapilanmanin gerceklesmesi icin kivirmaksizin, mutlak mücadele verilmesi icin etkin ve yapici eylemlere girisebilmesi icin gönderilmistir.

Yukaridaki iki olguyu birbirine karistiranlarin eksiklikleri, inancin özüne iliskin sagduyudan ve de savasin, bu kitab ehline karsi izlenecek tutumun niteligini kavrayamamaktir. cünkü onlar, Kur´an´in bu konudaki gayet acik ifadelerinden habersizdirler. Bu nedenle gerek icerde gerek disarda yasamakta olan kitab ehline hosgörülü davranmasini isteyen ilahi mesajla, dostlugun ve dayanismanin sadece Allah´a ve müslümanlara özgü kilinmasini emreden ilahi mesaji birbirine karistirmaktadirlar. Halbuki kitab ehli Kur´an´da belirtildigi üzere, islam toplumuna karsi savasma noktasinda birbirlerinin dostudurlar. Bu olgu onlar icin sabitlesmistir. Onlar ne müslümandan, ne de islamdan hoslanirlar. Müslüman onlarin dinine gecmedikce onlar müslümanlarla savasmakta israrlidirlar. Onlarin bu noktada iclerinde gizledikleri öfke ve kin, agizlarindan cikan sözlerdekinden cok daha büyüktür. Her ne kadar bütün beseri sistemleri iflas da etse, yine inat ve kibirlerinden batakliklarini cicek bahcesi gibi göstermeye devam edeceklerdir. Biz de burada cok genis anlamda bunlarin sifat ve niteliklerini dile getirmeye calisacagiz insaallah...

Müslüman, ehli kitaba karsi hosgörüden yanadir. Ancak onlarla, isbirligi ve yardimlasma anlaminda bir dostluk kurmasinin yasaklanmis oldugunu cok iyi bilir. Onun yapacagi dinini pratige dökmek ve islam´in essiz sistemini gerceklestirmektir. Burada yollar kesinlikle ayridir. Müslümanin onlara karsi hosgörülü olmasi, onlari islam otoritesinin gerceklesmesine karsi savasta birbirlerinin dostu olmaktan vazgecirmeyecektir.

Kitab ehli ile ateistlerin saflarinin birlestigini anlamaliyiz artik. Her cagda oldugu gibi zamanimizda da aramizda saf kisiler bu gercegi kavramakta güclük cekiyorlar. Hatta kitab ehliyle hepimiz dine inaniyoruz diyerek elele tutup ortak bir yasama tarzi arayan, dinde reform safsatasi altinda din kisvesine bürünüp belli makamlardan zaman zaman paslasan belamlar bile sosyal dayanisma ve dostluktan bahsedilyorlar. Oysa kafir olan müsrikleri göstererek

"Bunlarin yolu mü´minlerin yolundan dogrudur" (Nisa 51) diyenler kitab ehlinin ta kendileriydi. Medinedeki müsrikleri destekleyip müslümanlara karsi kiskirtanlar kitab ehlinin ta kendileriydi. iki yüz yil süren hacli savaslariyla müslümanlara saldiran, Endülüs´te yasanan korkunc trajedinin sorumlulari onlar degil midir? Emperyalistlerin ve ateistlerin yardimini alarak, Filistindeki müslümanlarin yurtlarini yahudilere peskes cekip, hunharca tüm insanligin gözü önünde kiyim yapanlar ehli kitab degil mi? Cezayir´de birbucuk milyon müslümani sehid edip sonra da kendi sistemleri dogrultusunda demokratik yollarla iktidara gelen müslümanlara karsi, hep birlikte tavir almadilar mi? Somali´de yeralti zenginlikleri ugruna müslüman kiyimina gitmediler mi? Habesistan, Eritre ve Afganistan´da sinsice tuzak kurmaya calismadilar mi? Ve su anda tüm dünyanin gözü önünde, hem de Birlesmis Milletler cetesi bekciliginde Bosna´da yine isbirlikciler ehli kitab degil midir? Kisacasi her yerde, müslümanlarin basina corap ören ehli kitab degil midir?

Tüm bunlara ragmen aramizda kendini ulül Emr olarak gören belamlar kalkip Kur´an´in tam tersine müslümanlarla kitab ehli arasinda isbirligi ve dostlugun mümkün olabilecegi demecleri vererek, güya dini korumus olacaklarmis!

Bunlari söyleyenler, Kur´an´i anlamamis veya islam´daki hosgörü cagrisini, Kur´an´in yasakladigi dostlugu kukla makamlarinin müsaade ettigi kadar anlamis olmalidirlar.

Kur´an´daki ehli kitaba karsi takinilmasi istenen tutum asla degistirilemez.

(devam edecek)

Seçimleri Degerlendirmek

Hüseyin K. Ece

Ülkemizde 27 Mart 1994 günü yapilan mahalli secimler ilginc olaylara sahne oldu. Gerek secim öncesi, gerek secim sonrasi bir takim cevrelerin olaya yaklasimi, degerlendirmesi, sonuclar dikkat cekici bir sekilde gelisti.

Ülkemizde gerceklesen hicbir secim Avrupa ülkelerinde sahid oldugumuz secimlere benzemiyor. ilke olarak ayni görünmekle beraber, secimin gerceklesmesi ve ne oldugunun algilanmasi noktasinda cok farkliliklar görünmektedir.

Burada cesitli secimler gördük. Ama hicbirinde ülkemizdeki kadar gürültülü, sov, karalama, suclama, vaad ve yalan görmedik. Hicbirinde ülkenin bastan basa bayrak ve konvoylarla kaplandigini görmedik. Hicbirinde bizde oldugu kadar yalan, tezyif, iftira, sarlatanlik, sovmenlik duymadik.

Derler ki, "secim" demokrasinin olmazsa olmaz sartidir. Secim, halkin iradesinin yönetime yansimasidir.

Bu bir anlamda dogrudur. Elbette halkin tercihi önemlidir. Halk kendisi hakkinda verilecek olan karara katilabilmeli, görüsünü ortaya koyabilmeli. Ortaya konulacak olan yönetim anlayislari halkin tercihini yansitmali.

Bütün bunlar teoride dogru olan seyler.

Ancak uygulamada bu iyi niyetlerin gerceklestigini pek göremiyoruz. Özellikle demokrasiyi baskalarindan kötü bir sekilde kopya eden, sonra da onu ulasilmasi gereken en son hedef diye sunan, onun disinda hicbir sekle izin vermeyen ülkelerde bu isin hic te anlatildigi gibi olmadigini görmekteyiz.

Batili demokrasilerde, siyasi partiler vardir. Devlet örgütü halkla bütünlestigi gibi partiler de halk icindeki gönüldaslari ile bütünlesmislerdir. Yani farkli düsünen kesimlerin temsilcileri siyasi partilerdir. Böylece halk ile yönetim arasinda sistem olarak ucurumlar yoktur. Hicbir parti veya yönetim, halka tepeden sistem veya rejim dayatmaz. Avrupa´da kralliklar olmasina ragmen demokratik yönetim tarzi oturmustur. Bu bir bakima geleneksel kültürün ve tarih boyunca devam eden bir arayisin sonucudur. ideal olarak da, yapi olarak da batili insana uygundur. Toplumun bütün kesimleri tarafindan benimsenmistir. Kusaklar ve gruplar arasi büyük ucurumlar yoktur. Sisteme aykiri ses yükselten gruplar marjinal olurlar. Kaldi ki, bunlar bile sisteme tümüyle karsi degillerdir (Fransa´daki irkci partiler gibi).

Demokrasiyi ithal eden ülkelerde durum böyle degil. Herseyden önce böyle bir tarihsel sürec yasanmamistir. Özellikle ortadogu uluslarinin ne kültürleri ne de tarihsel birikimleri batili anlamda demokrasiyi meydana getirmedi. Kimi ülkeler daha dogrusu rejimler demokrasiyi halka ragmen ithal ettiler. Halka uyup uymadigina pek bakilmadi.

Deniliyor ki, demokrasi en ideal rejimdir, idare bicimidir. insanoglunun ulasabildigi kusuru en az olan yönetim tarzidir. Bu, elbette demokrasiyi kötü yönetim, özellikle diktatörlükle kiyaslayan insanlarin iddiasi. Ancak ilahi vahy dogrultusunda düsünen, Rabbin insan icin uygun gördügüne inanan kisileri böyle bir iddia baglamaz.

Diyelim ki ideal manada demokrasinin ilkeleri veya getirdigi anlayis dogru. Böyle bir yönetim tarzi ile kisiler hürriyete kavustular, insan haklarina ulastilar, bir takim insani degerleri tanidilar. Bu da bir iddiadir ve ne denli gercek oldugunu biz yasadigimiz zaman diliminde ve yasadigimiz cografyada görmekteyiz. Demokratik ülkelerin insan haklarina ve temel hürriyetlere ne denli saygi duyduklarini Almanya´daki irkcilikta, Cezayir olaylariyla, BosnaHersek katliamlariyla görmekteyiz.

Bu iddialarin temelsiz oldugu acik. Ancak su sonuc cok daha önemli: insan hak ve hürriyetlerinin, kalkinmanin ve sayginligin tek yolu demokrasidir iddiasi.

Kimileri demokrasiyi böyle algiliyor. Halbuki demokrasi bütün bunlarin garantisi olamaz. cünkü bunlar farkli kavramlardir. Demokrasi ise bir yönetim bicimidir. Öz olarak "halk yönetimi" demektir. Halbuki kalkinmanin dinamikleri, insan haklarinin ne oldugu ve bunlara sahip olmanin yollari, sayginligin, bagimsizligin kazanilmasi tamamen ayri seylerdir.

Ülkemizde demokrasiye yeni bir sart daha eklendi: Laiklik.

Laikligin bizdeki kadar rezil edildigini, yanlis anlasildigini, dayatildigini, amacindan saptirildigini tarih bir daha göremeyecektir sanirim.

Batili ülkelerin pek cogunun anayasasinda yer almaz laiklik. Siyasi liderlerin hicbiri ikide bir laiklik nutuklari atmaz. Meydanlarda bogazlari yirtilarak laiklik bekcileri olduklarini söylemezler. Uygulamada ise hicbir sey digerine karistirilmaz. Bir parti baskani "ben laikim, dua etmem" demez. Hem de bu lider dindar kesimden oy aldigi halde.

Böyle maskaraliklar yalnizca bizim ülkemizde (mi) var. Demokrasiyi herkes isine geldigi gibi anladigi icin mi böyle oluyor? Nitekim, tek partinin iradesini insanlarinin kaderi diye yetmis yildir yutturan komunist rejimler de ayni iddialarda bulunuyorlardi.

Secimler boyunca bu yanlisliklari, bu güclükleri, bu kandirmacalari hep birlikte takip ettik.

Mahalli secimlerle ortaya cikan tabloya ibretle bakmak gerekir. Demokrasi diyorlar, yani halkin iradesi diyorlar sonra da halkin iradesini sorguluyorlar.

Bir partiyi hedef alarak halkin inancini mahkum etmeye, cagdisi göstermeye, onun inancina siyaset sahnesinde yer vermeyeceklerini söylemeye calistilar.

Kimileri askeri darbeden söz ettiler. Kimileri batiyla bütünlesmenin ne derece gerekli oldugunu yazdilar. Kimileri kara günlerin gelecegini söylediler. Kimileri "halkin demokrasiyi bilmedigini, oyunu götürüp RP´ye verdigini" iddia etti. (Demek ki demokrasi onlari secmekmis). Kimileri Cezayir sendromu yasadilar. Kimileri asmaktankesmekten söz ettiler. Daha neler dediler. iftiralar, karalamalar, gercekleri saptirmalar, asagilamalar, taraf tutmalar... Bütün medya devlet televizyonu da dahil bir kesimin üzerine yüklendiler. O kesimi ve onlarin oylariyla gündeme getirmeye calistiklari söylemi karartmaya gayret ettiler.

Bu demokrasi yani halkin serbest iradesi ise sonucuna niye katlanmiyorsunuz? Yok demokrasi bu degil de baska bir seyse, yani sizlerin saygin iradesi ise nicin insanlari serbest irade, özgürlük, halk yönetimi gibi nutuklarla kandiriyorsunuz? Üstelik diyorsunuz ki, "Biz yüzde sekseni temsil ediyoruz, yüzde yirmilik bir azinlik bizim sistemimize zarar veremez". Öyleyse bu terbiyesizlik, bu rezillik niye? Halkina güvenmeyen aydinlar grubu, yönetim, basin kimin adina is görüyor? Yoksa, evet yoksa bunlar baskalari adina mi is görüyorlar? Baksana kimileri batiya hesap veriyor, kimileri ABD´nin falanca partiyi siki takibe aldigini utanmadan söyleyebiliyor.

Halkin bu ibret verici sahneleri görmesi gerek. Müslümanlarin uyanik olmalari gerek. Halkimizin cogunlugu müslüman olduguna göre, bu kitlenin inancina uygun davranmasi pek dogaldir. Öyleyse halkin tercihini sorgulama hakkina bu adamlar nasil sahip olabiliyorlar? Demek ki bunlar yetmis senedir halka ragmen bir takim seyleri dayatmislar. simdi halkin tercihinin baska mecralara kaymasina tahammül edemiyorlar.

sunu unutmamak gerekir ki, ülkemizde islami Parti yoktur ve bugünkü sartlar islami parti kurulmasina uygun degildir. (islami parti olsun mu, olmasin mi ayri bir tartismadir.) Hic bir parti de ülkemizdeki müslümanlari direkt temsil etmemektedir. Halk, alistigi gibi, dogru buldugu, ne oldugunu tam taniyamadigi, faydali sandigi partileri tercih etmektedir. Bu tercihin su veya bu partiye kaymasi onlarin koydugu sistemin geregidir.

Öyleyse, halkin dini duygularina tercüman olma iddiasindaki bir partiye karsi bu kadar hücum ve insafsizlik neden? Kaldi ki, simdiki sartlarda bu parti sistemin icerisinde gözükmektedir. cizgiden ciktiginin anlasilmasi üzerine zinde güclerce cezasi zaten verilebilecektir(!). Öyleyse bu cigirtkanlik niye?

Demek ki, onlarin demokrasi anlayisi böyle. Onlarin dedigi olursa bu demokrasidir. Halkin tercihi ve o tercihe yön veren inanc hic önemli degildir. Halkin cogunlugu baska bir seyi tercih etse bile (Cezayir´de oldugu gibi) batili agababalari gerekli tedbirleri alirlar. Halk bilmez, onlar bilirler. Halk kendine uygun olani secemez, onlar halk adina gerekeni tercih ederler. Halk dayatilani kabul etmek zorundadir.

Demokrasi buysa, bunun sorgulanmasi gerekir. Eger insani ideallere ulasmak gibi bir düsünce tasiyan varsa ilahi vahyin getirdigi degerlere (hükümlere) bakmak zorundadir. insanlik icin en uygun, en dogru olan neyse o tercih edilmelidir. Hic bir beseri seviye Alemlerin Rabbinin tesbit ettiginden üstün olamaz. insanlar az bilir, Rabbimiz ise her seyi bilir. Öyleyse insanlar icin uygun olani, üstelik onlar da isteyip dururlarken bir takim cirkin ve kötü gösterici kelimelerle mahkum etmek yerine, almak tercih etmek gerekir. cünkü ferdin, toplumun ve sonunda bütün insanligin kurtulusu ilahi vahye teslim olmakla saglanacaktir.

Biz, insanliga yön veren bütün sistemleri bir din gibi degerlendirirsek, hicbir beseri dinin insanlari kurtarmadigini söylemek durumundayiz. Beseri dinlere tabi olmak kula kulluktur. insanin kurtulusu kula kulluktan kurtulmakla mümkün olur.

insanligin gelecegini islam´da gören müslümanlarin olaylari daha sogukkanli degerlendirmesi gerekir. Her olay onlar icin bir degerlendirme yapma imkanidir. Secimleri de bu noktada degerlendirmek faydali olur düsüncesindeyim.

Bitkisel Hayatta Bir Rejim ve RP

                   Adil Emre

Bu yazimizi dergiye hazirlarken Türkiye´deki yerel secimlerin üzerinden üc hafta gecmis bulunmakta. Yeryüzünde cereyan eden olaylarin dünyanin bir ucundan diger ucuna aninda ulastirilabildigi böylesine teknolojik bir ortamda aylik olarak cikan bir dergide aktüaliteyi yakalayabilme dezavantajinin bize verdigi avantaji kullanarak secim sonrasinin bir degerlendirmesini yapacagiz.

Her türlü devlet imkanlari seferber edilip yasayabilmesi icin ugrasi verilen bitkisel hayattaki laik Kemalist rejimin artik iyiden iyiye sorgulandigi Türkiye´de 27 Mart secimleri adeta bir genel secim havasina büründürülmüs, secim heyecani ve katilimi da gecmise ragmen hayli yüksek olmustur.

süphesiz ki, secim tansiyonunun bu denli yüksek olmasina; yekkilileri kabul etmeseler de laik kesim tarafindan kendisine islami misyon yüklenilen RP´nin secime büyük iddialarla girmesi sebep olmustur.

Hemen secim sonuclarina bir göz atacak olursak, her ne kadar secime katilan partilerin tamami sonuclari meslekleri icabi kendi basarilari olarak lanse etmek istemislerse de, gercekte bu secimden özellikle istanbul ve Ankara büyük sehir belediyelerini kazanan RP´nin basarili olarak ciktigini görmekteyiz. Hatta bu basariyi hazmedemeyen ve sandiktan beklediklerini cikaramayan bazi parti yetkililieri teselliyi yolsuzluklarin pesinde kosmaktan vakit bulamayip toplattiramadiklari cöplüklerde aramis, oralarda bulduklari bir kac oy ile secimi iptal ettirmeyi denemislerdir. Türk politik dünyasina yeni bir boyut kazandiran RP´nin bu basari grafigini yükselten etkenlerin basinda kuskusuz darbe sonrasi politik faaliyetlerin yeniden serbest birakilmasiyla birlikte, partinin kendini yeni bir tanim ile ifade edip kitlelesmeye yönelmis olmasi gelmektedir.

Örnegin, bir taraftan parti olarak "Atatürk yasasaydi Refahci olurdu" gibi sloganlarla kemalist kesime mesaj ileten ve anitkabire cikip mozalenin huzurunda bunu pekistiren RP, diger taraftan kendi tabani olan Milli Görüs kesimine de "simdi sandiga gidip Adil Düzene oy vermek bin yillik cihada denktir" gibi sloganlarla hitap etmis... degisik kesimleri bünyesinde cem edebilmistir.

Bütün Türkiye genelinde özellikle kadinlara yönelik disiplinli ve sistematik calismalari diger büyük partilerin her gün bir yenisi ortaya cikan yolsuzluk skandallari ve anti parti düsünmekle birlikte kendi aralarinda islami bir harekete öncülük yapacak kadroyu cikartamayan gruplarin secim dönemlerinde bir günlügüne de olsa RP´yi desteklemeleri...bu basarinin diger etkenlerinden bazilari.

Pek tabii ki, taban ve tavani ile kahir ekserisinin islami kaygilar tasidigi RP´nin diger partilere karsi elde ettigi bu basari bir müslüman olarak bizi de sevindirmektedir. Bu kendisine müdahale etmemiz mümkün olmayan fitratin geregidir.

Fakat madalyonun bir de müslümanlar adina bizi düsündüren ve yillardan beri her firsatta dile getirilen (bkz. Dergimizin 3. sayisi, sahife 6, A.Altunbas imzali yazi) 1400 yili askin tarihi tecrübeye dayali olan bir ters yüzü vardir ki, o da küfrün tek millet oldugu ve hic bir sistemin kendini yok edecek alternatife müsaade etmeyecegi gercegidir.

Daha dün konusan Türkiye vaad eden ve yasaklanan özel radyolar icin "Radyomu istiyorum" diyerek propoganda yapan Tansu hanimin, bugün müslümanlarin Goracde katliamina gösterdikleri hakli tepkilerini yayinladiklari gerekcesiyle özel televizyonlar aleyhine actirdigi sorusturma bunun en carpici ve aktüel örnegidir.

islam davasinin ivme kazanabilmesinin yolu, rejim ici kurum ve kuruluslarda bazi elastiki kavramlarin arkasina gizlenerek kurnazlikla bir seyler yapmaktan öte; Allah yolunda her türlü eziyetlere katlanabilme ve mali, cani O´nun icin feda edebilme kemaliyetine ermis bir iman ile mücadele edip, O´nun yardimini haketmekten gecmektedir.

RP´nin secimi önde götürdügü haberleri duyulur duyulmaz, demokrasi agacinin degisik yönlere uzanan dallari konumunda olan partilerin, kendilerince tehlikeli bulduklari budaklarina yol vermemek icin ortaya sürülen ve kafir medya tarafindan "Siz halen birbirinizle ugrasin bakalim, Refah iktidara gidiyor" gibi yorumlarla acik ve net bir tarafgirlikle desteklenen sag ve sol merkezde ittifak projeleri kafirlerin ne denli tek millet olduklarini ve demokrasinin de nasil tarifi mümkün olmayan degisken ve kaypak bir düzen oldugunu ortaya koymustur. Diger taraftan yeni baskanlar henüz daha mazbatalarini bile almamis iken devlet yetkilileri tarafindan sik sik "Her seyin kontrol altinda oldugu ve laiklik adina kimsenin kuskuya kapilmamasi gerektigi" gibi teminat konusmalari, devletin tahmin edildiginden!! öte laik rejimi ayakta tutabilmek icin her türlü deliligi yapmaya hazir oldugunu göstermistir.

Demokrasi geregi RP´nin basarisina saygi duymak durumunda olan sözde demokratlarin yerel secimlerden bile bu kadar tepki gelirse, olasi bir genel secimdeki basari da olacaklari kestirmek cok zor olmasa gerek.

Kanaatimizce artik Türkiye´de bir daha darbe olmaz ümidiyle hareket eden müslümanlar tarihi bir yanilgi icindedirler. Aslinda sadece Türkiye´de degil, bir hayat sistemi olan ve yönetime talib bulunan islam dininin tabaa buldugu ve legal olarak örgütlenebildigi her ülkede rejimi kurtarma adina son care olarak darbe kacinilmazdir. iste Cezayir!! Bunun ziddi ya müslümanlarin misyonlarindan vazgecmeleri ya da sisteme entegre olmalari ile mümkündür. Zaten dikkat cekilen ve sakindirilmak istenen tehlikeli nokta da burasidir.

Kemalist rejim kendi kültürü ile saglayamadigi tuvalet temizligini nasil bizim "Temizlik imandandir" hadisimizle saglamak istiyorsa; yine bizim temiz ve müslümanlarimizla, kokusmus ve tikanmis rejimini biraz daha isler hale getirmekten fazlasina göz yummayacaktir.

Muhakkak ki, medya tarafindan müthis bir yipratmaya tabi tutulacak olan RP, genel secimlere kadar basari tendensini artirir veya en azindan koruyabilirse ufukta hem Türkiye´nin batiya karsi imajini korumasina daha uygun düsen ve ayni zamanda dinleri olan demokrasiye de halel getirmeyen sag ve sol merkezde birlesme gözükmektedir.

Her seye ragmen iktidara gelmeyi basarabilen RP ise ya degisim sürecinin doruguna ulasip tamamen sisteme entegre olacak, veya uyduruk birtakim gerekcelerle darbe yapilip önü kesilecektir.

Daha temiz bir Türkiye veya daha adil bir ekonomik sistem icin partiye acilan insanlari ise rejim ile kavgaya cagirmak adil olmadigi gibi zaten mantiktan uzaktir.

Laik kesimin kendi dinlerini kurtarmak icin ufak tefek ihtilaflarini bir kenara itip, birlesebilmeye hazir olabildikleri ortamda, biz müslümanlarin da Allah´in dini icin yeniden islami platformda birlesebilmenin yollarini aramamiz sarttir.

Özellikle demokratik usullerle calismayi reddeden ve dolayisiyla metod noktasinda tabii birliktelige sahip bulunan anti parti gruplarin öncü kesimlerinin bir araya gelmeleri ve islami hareketlerin olusum sürecini baslatmalari zaruridir.

Atilabilecek böyle bir adim ayni zamanda bir cok yersiz tartismalari da bitirecektir.

Baslarken    Güncel    Dünyadan    Ekonomi    Hanimlar Kösesi    Meydan    Siir