1 Yeni Dünya Sistemi 2

2 Bayramlarda Yasamak

3 Ayetlerin Düsündürdükleri 2
4 Bosna Dayanisma Günü
5 Kürt Sorunu ve Islami Çözüm
6 Hamburg'ta Bir Panel  "Türkiye Nereye Gidiyor?"
7 Aachen'de Bir Toplanti  "Insan Haklari Sorunu ve Müslümanlar"
 

 

Yeni Dünya Sistemi 2

Arif Altunbas

JaponyaPasifik Birligi

ikinci dünya savasinda ABD ve müttefiklerine tek basina büyük kayiplar verdiren Japonlar, ABD tarafindan Nagazaki ve Hirosimaya atilan iki atom bombasi ile yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldilar.

Yikilmis, tahrip olmus ülkelerini ve sanayilerini caliskanlik, gelenek ve göreneklerine baglilik, dogruluk ve hirs ile yeniden onarip, yenileyip, simsek hizi ile kisa zamanda tarih sahnesindeki yerlerini aldilar. Dünün dünyaya kafa tutan Japon imparatorlugu, bu gün de rakiplerine ecel terleri döktüren, dünyayi düsündüren bir boyuta ulasmistir. Kafa döndüren bir hizla büyüyen Japon endüstrisi, sanayisi, ticareti ve bunlara bagli ekonomisi, pesinde onu dünya capinda siyasal bir denge unsuru, askeri bir dev olmaya tabii olarak sürüklemektedir.

ABD´nin dünyanin ekonomik, askeri, ticari ve siyasal dengesini kendi ekseni etrafina cekme, kendi kontrolünde tutma, liderligi baska birilerine kaptirmama gayret ve cabasina en anlamli, düsündürücü tavir Japonya´dan gelmektedir. Japon sanayisi, teknolojisi, ekonomisi ve ticari firtinasi, ABD ve ABD´nin etkisi altinda olan tüm ülkelerdeki ticari dengeleri alt üst etmistir. ABD´nin modern sömürgeleri olan 3.Dünya ülkeleri bir bir Japon ticari sahasinin etkisi altina girmektedir. Japon ticari sahasina teslim olan modern sömürge konumundaki 3.Dünya ülkelerinde ya milliyetci akimlar veya dini akimlarin gelistigi görülen bir gercektir. Bu ülkelerde ABD otoritesiyle birlikte askeri ve siyasi varligi da büyük yaralar almis ve bundan sonra da bu yaralar kangren haline dönüsecektir. ABD´nin az gelismis ülkelerdeki hegemonyasi kismen ve tamamen yok olacaktir. Kalelerinin muhasara edildigini veya düsecegini simdiden gören ABD´de ilim adamlari, siyasetciler ellerindeki avlari kacirmamak icin "Yeni Dünya Sistemi" veya "Yeni dünya sisteminde birlikte calisma" teorileri gelistirmektedirler. Fakat; Japonlari bu oyunda oyun disi tutmaya özen gösterilmektedir.

Japonya, uyanmakta olan yilan cin´in karsisinda, ABD, Rusya ve Avrupa Birliginden apayri bir strateji izlemektedir. Filipinler, Milliyetci cin, Güney Kore, Endonezya, Tayland, Vietnam, Kambocya, Malezya, Singapur ... gibi tüm dogu ve güney dogu Asya ülkelerini kendi ekonomik ve ticari atmosferine cekebilmeyi basarmistir. Dolara karsi yen pazari olusturmus durumdadir. Bu ülkelerde ABD ve Avrupalilarin sanayi mahsulleri yerine Japon mallari artik piyasaya hakim durumdadir. Pek yakinda Japonlarin "Pasifik Ticari Birligi" veya daha baska bir adla tarih sahnesine cikmasi sürpriz olmamalidir. ABD bu olusumun olmamasi icin elinden ne geliyorsa yapmaktadir. cünkü pasifik havzasi ABD´nin askeri, siyasi ve ticari cikarlari icin cok büyük stratejik önem arzetmektedir. Pasifik havzasi kimin kontrolünde olursa, Rusya, cin ve Japonya da onun kontrolünde olacaktir, en azindan serbest hareket edemiyecek demektir.

Japonya dünyanin bu bölgesinde ticari cepheyi ele gecirdigi anda, siyasi ve askeri üstünlügü de otomatik olarak üstlenecektir. Bu durum; Amerika´nin, cin´in ve Rusya´nin hic te hoslanmadigi bir gelismedir. cünkü, Japonlar II.Dünya savasinda Ruslarin isgal ettigi Kuril takim adalarindan vazgecmis degiller, cin´in Mancurya bölgesi Japonlara yine göz kirpabilir. ABD pasifik havzasini kaybetmekle Japonlari durdurulamaz bir güc olarak karsisinda rakip görecektir. Japonlar, Nagazaki ve Hirosimanin faturasini ABD´ye hatirlatabilirler...

simdilerde; ABD´nin cin´le flört yapmasi, Güney Kore´yi elden kacirmama gayretleri, Japonya ile iyi iliskide olan Kuzey Kore´ye kafa tutmasi, Rusya ile birlikte calisma teklifi, doguda önlenemeyen Japon gelisme ve güclenmesinden, bati da Avrupa Birliginin (Almanya´nin) kendi kontrolü disina cikma korkusundan kaynaklanmaktadir.

Tüm bu gelismeler I. ve II.Dünya savasi öncesi insanliginin birbirini bogazlamak icin planladigi oyunlari hatirlatiyor. Tarih yeniden tekerrür mü edecek acaba? süphesiz gecmiste ders almayanlar icin, gecmisin hatalari tekrarlandikca tarih tekerrür edecektir. Bundan önce ettigi ve bundan sonra da edecegi gibi...

Amerikan Hegemonyasi

ABD ve ikinci dünya savasi sonrasi Malta ve Yalta`da süperlerin dünyayi bölüsme anlasmalarinda oldugu gibi Sovyetlerin dagilmasiyla da dünya liderligini kimseye kaptirmak niyetinde olmayan ABD konumunu koruyabilmek icin olaganüstü bir gayret sarfetmektedir.

Sovyetlerin ve ona bagli olarak Varsova Pakti ülkelerinin cözülmesiyle sona eren Soguk Savas rüzgarlarinin, ABD´nin önderliginde soguk baris atmosferine cekilmesi ile ortaya atilan "Yeni Dünya Sistemi ve Birlikte calisma" teorisi, ABD´nin dünyanin askeri, siyasi ve ekonomik liderligini baska devletlere kaptirmama planindan baska bir sey degildir.

Gelisen teknoloji, sanayi, haberlesme aygitlari, iletisim organlari dünyayi kücük bir sehir haline getirmistir. Artik dünyanin neresinde bir seyler oluyorsa, öbür ucundaki, meselelerden haberdar olmaktadir. Uydu sistemleriyle dünya kameralarin kontrolündeki bir süpermarket durumundadir. Devletlerin sinirlarini tanimayan teknolojik aygitlarla, herkes bir digerini, rizasi olsa da, olmasa da uzaydan kontrol etmektedir. Büyük okyanusta ABD, Rus, Fransiz, ingiliz v.s. donanmalari birbirlerini uzaydan izler hale gelmislerdir. Herkes birbiriyle yaris halindedir. Bu konuda baris dönemlerinde bile insafsiz harcamalardan ve yatirimlardan hickimse feragat etmemektedir. Askeri, siyasi ve ekonomik alanda sürdürülen bu acimasiz bitmeyen yaris, baris icinde olmaktan öte, olasi bir savas icin yapilmaktadir.

Dünya milletleri bu günlerde 1. ve 2. Dünya Savasi öncesi soguk barisi yasamaktadirlar.

Avrupa´nin ekonomiyle baslayan siyasal bir bütünlükle devam eden ve askeri bir birlikle neticelenecek olan birligi bir yanda, Japonya´nin Dogu Pasifik Birligine dogru hizla yaklasmasi bir yanda, Rusya´nin süper güc kompleksi, sicak denizlere acilma icgüdüsünün dürtüsü öbür yanda, dünyanin en hizli nüfus büyüme oranina sahip uyuyan yilan cin diger bir yanda, ABD liderliginin önünde en büyük engellerdir.

Dünya hem maddi kaynaklarinin tükenmeye yüz tuttugu, ekonomik durgunlugun ve cikmazlarin yasanmaya basladigi, milliyetci ve dini radikal unsurlarin tirmandigi ve genis bir taban buldugu, süperlerin kendilerine yeni ve modern sömürgeler bulma yarisinin hizlandigi, güclünün daha güclü, zayifin daha zayif oldugu bir dünya haline geldi. ABD, bu dünyanin her yerinde, her bölgesinde, o yerin etnik, dini, ekonomik, siyasi, askeri ve stratejik konumuna göre, yeni siyasal, ekonomik ve stratejik kararlar almakta, alisila gelen klasik yaklasimlarin disinda, daha esnek, daha kurnaz, daha sistemli ve uzun vadeli uygulamalara gitmektedir.

Artik ABD eskiden oldugu gibi Küba´nin domuzlarina, Körfeze, Vietnama, Granada adasina, Panamaya direkt kendi adina müdahale etmiyor. Kendi adina müdahale ettigi tüm yerlerden, ülkesi icinden ve disindan siddetli, büyük tepkiler gördügünden dolayi simdilerde Birlesmis Milletler´i kendi emelleri ugruna maharetle kullanabiliyor. Son dönemlerinde BM, ABD´nin jandarmaligini üstlenmis bir yan kurulus bicimindedir. Kuveyt, Somali, Bosna, Libya, K.Kore, G.Kore, Yemen ic savasinda oldugu gibi BM, ABD menfaatleri dogrultusunda hareket eden talihsiz bir kurulustur.

Irak´i iran´a karsi 10 yil, ekonomik, lojistik, taktik, haberlesme v.s. yönünden destekleyen ABD önderligindeki bati ülkeleri, Kuveyt´in isgalini de kendileri hazirlamis, planlamislardir. Bu planin babasi ABD´dir. Kuveyt cikarmasiyla kriz durumunda olan ABD ekonomisinin damarlarina taze Arap petro dolarlari akitilmis, bitkin ekonomisinin böylece yüzü gülmüstür. Birlesmis Milletler adina yapilan bu aksiyon ancak ABD´nin isine yaramistir. Artik; ABD 100 yillik petrolünü garantilemis durumdadir. Basra körfezine misafir olarak gelen Rambolar, körfez ülkelerinden daha da yerli ve avantajli konumundadirlar simdi.

Somaliye 25 bin kisiyle cikarma yapan, habire Libya´yi sikistirip duran, Sudan´i terörist ilan eden, israil ile babaogul gibi yakin olan ABD´nin derdi dünyanin bütün petrol kaynaklarini ve ulasim yollarini kendi tekelinde ve kontrolünde tutmaktir. cünkü dünyanin liderligi, dünyanin stratejik bölgelerini ve kaynaklarini elinde tutanindir.

Basra körfezi, Hind okyanusu, Kizil deniz, Süveys kanali, Cebeli Tarik, Panama kanali, istanbul ve canakkale bogazi, Singapur, Malezya hatti, AlaskaBering bogazi gibi dünyanin askeri ve stratejik acidan önemli bölgeleri bugün ABD hegemonyasinin sicrama noktalarini olusturmaktadir. Bu önemli bölgelerde Rusya, Japonya ve Avrupa Birliginin basini ceken Almanya kendi usullerince ABD´ye karsi alternatifler olusturmaktadir. ABD´ye karsi Japonya, Rusya ve Almanya (birbirlerine karsi olmalarina ragmen) zaman zaman ortak stratejiler olusturmaktadirlar. Mesela ABD´nin Türkiye´yi sicrama tahtasi olarak kullanip Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Asya ülkelerinde nüfuz sahibi olma gayretine karsi, Almanlar da Balkanlarda Slovenya ve Hirvatistan´i, Kafkaslarda Gürcistan´i, Orta Asya ülkelerine girmek icin iran´i bir alternatif olarak kullanmaya calistiklari bilinen gerceklerdir. Öte yanda Rusya Balkanlarda, Sirbistan´i, Kafkaslarda Ermenistan´i ve Abazalari elde tutup, Orta Asya ülkelerinde Kirgizistan ve Kazakistanla iyi iliskiler icinde oldugu bilinmektedir. Yine Japonlarin Orta Asya ülkelerinde büyük yatirimlara girdigi, Türkiye´yi Alman ve ABD teknolojisinin boyundurugundan kurtarmak icin bir cok ataklar yaptigi, Türkiye´ye Japon ürünlerinin hizla girdigi görülmektedir. ABD´nin ikide bir günah kecisi olarak gördügü Kuzey Kore ile Japonya´nin iyi bir dialogunun oldugu gözden kacmamalidir.

Bütün bunlar ve bunlar gibi sayisiz örnekler göstermektedir ki, ABD´nin dünyayi kendi hegemonyasi altina alma gayreti karsisinda diger süperleri ve süper olma adaylari kendi hesaplarini yapmaktalar, program ve planlarini merhale merhale uygulamaktadirlar. En cok ABD´nin hosuna gitmeyen de tüm süper rakipler ve süper olma adaylaridir. Bunlarin karsisinda daha da büyük bir güc olarak cikma ihtiyacini duyan ABD, Kanada ve Meksika ile ekonomik bir isbirligine girmek zorunda kalmistir. Bu birlik ileri merhalede orta ve güney Amerikayi da icine alabilme özelligine sahip olmasina ragmen; ABD az gelismis orta ve güney Amerika ülkelerini bu birlige almak istemektedir. Zaten fakir olan bu ülkeler onun denetim ve gözetimi altindadirlar. Bazan askeri darbelerle, bazan ekonomik darbelerle, bazan da askeri baski ve isgallerle onlari sindirmis, tesirsiz hale getirmistir. su anda bu ülkeler aclik, yoksulluk, ic savas, ekonomik ve siyasal istikrarsizlikla bogusmaktadirlar. Bu da ABD´nin isine gelmektedir.

Gercekte dünyanin zenginliklerini, stratejik bölgelerini paylasma savasi olan "Yeni dünya sistemi ve birlikte calisma" slogani ABD´nin liderliginde sürdürülen soguk bir baris aksiyonudur. Menfaatler cakistiginda, ortalik kizisacak, her an soguk baris sicak savasa dönüsebilecek bir özelliktedir.

insanlik; kisisel ve toplumsal egoizmden kurtulmadigi, tarihten ders almadigi sürece, tarih olanca aci ve korkunc sahneleriyle tekrar edecektir.

Gelecek Sayida: Yeni Dünya Sisteminde Cin ve Türkiye´nin konumu.

Bayramlarda Yasamak

Hüseyin K. Ece

Bir bayram daha gecti.

Bundan önce gecen nice bayramlar gibi.

Belki binlerce, milyonlarca bayram gelecek. Bayram oldu denilecek. Sonra o da gececek. Hepsi mazi olacak.

Bir takim bayramlarin da tarih oldugunu görmekteyiz. Bundan sonra da bir kismi tarih olacak.

Sevinecektik bayram dolayisiyla. Bize bagislanan nice nimetin, nice imkanin, nice mükafatin bedeli olarak sevinecektik. Mesrur olacaktik. Nesemiz, gülümsememiz, sürurumuz kat be kat artacakti.

Bayram dediginiz nedir ki?

Darginlar barissin, küsler barissin, büyüklerin elleri öpülsün, kücüklerin gözleri öpülsün. Bazi ev ziyaretleri yapilsin. Hal ve hatirlar sorulsun. Böylece bayram kutlanmis olsun.

Bayram dediginiz nedir ki?

Simdilerde biraz tatil, biraz turizm, biraz da deri kavgasi degil mi kimileri icin? Yorgunlugun atildigi, piknik yapma imkaninin oldugu, hasretlilerin birbirlerini gördügü günler degil mi?

Belki bazilari bayramlari böyle algiliyor. Bayram deyince kimilerinin aklina ziyaret, kimilerinin aklina seker, kimilerinin aklina kavurma, kimilerinin aklina bayrak yarisi, kimilerinin aklina oyun ve eglence geliyor. Kimileri bayrami cilginca eglenmenin günleri sayabilir. Kimileri kurtulusunun, kimileri de kurtulamayisinin bayramini kutlar.

Biz Ramazan ve Kurban bayramlarinin farkli oldugunu düsünüyoruz. Bu iki bayram ne milli bayramlara benzer, ne de geleneksel bayramlara. Bu iki bayram ubudiyet yani kullukla ilgili, kisinin alemlerin Rabbi Allah´a imaniyla ilgilidir. Tümüyle ibadet cercevesinde degerlendirilir. Müslüman olmanin, bu teslimiyeti acikca ortaya koymanin bayramidirlar. sani yüce Rabbimizin müslümanlara birer hediyesidir. Müslüman olmanin yaninda onu hayata hakim kilmanin, onu en iyi temsil etmenin, onu baskalarina en iyi bir sekilde ulastirmanin bayramidir. Islami hürriyetin, tümüyle Tevhidi boyutlarda sekillenmis bir hayatin ödülüdür.

Baskalarina göre bayram degisik anlamda olabilir. isteyen istedigi güne bayram adini verip istedigi sekilde kutlayabilir.

Ancak Ramazan ve Kurban bayramlari Islam´in iki özgün bayramidir ve nasil degerlendirilecegini de Islam tesbit etmistir.

Bu bayramlara milli bir kilif giydirmenin mantigi olamaz. Bu bayramlar hic bir kültürün ve hic bir kavmin degildir. Hic kimse bu bayramlari ulusal kimlikle degerlendiremez. Ben müslümanim diyenler, bunlari inanclari dogrultusunda degerlendirirler.

Islam nimetine ermenin sevincidir bu bayramlar. Islamin sayisinda görmek gibi bir sefilligi sergiliyorlar.

Türkce konusan insanlara hitab eden, hem de resmi olan televizyon kanali bayramin dört günü boyunca caldi, söyledi, oynatti. Gönüllerince eglendiler, kendileri gibi olanlari eglendirdiler. Onlara göre bayram buydu. calmak, söylemek, cosmak, oynamakti. Hem de hergece, hem de sabahtan aksama kadar. Eskiden yilbasi gecelerinde kadin oynatirlardi. simdi bayram günlerinde, hafta sonlarinda da oynatiyorlar. Üstelik bunu bayram özel programi adi altinda yapiyorlar.

insanimiz uyanik olmali. Bu rezil anlayisa kanmamali. Bu, kadini asagilayan, onu orta mali haline getiren asagilik zihniyeti iyi tanimali. iste bu Islam´in kurban bayramini yozlastirmanin, onu kavmi bir kültürün parcasi haline getirmenin gayretidir.

Hayir, bayram onlarin zannettigi gibi degildir. Bu bayramlar bize aittir. Islam´in malidir. Baskalari rezaletlerine baska seyleri alet etsinler. Ama lütfen bizim degerlerimizin üzerinden o pis ellerini ceksinler. Ya Islam´in gereklerini yapsinlar, ya da yaptiklari pespayeliklerine bayram adi vermesinler.

Kimileri de müslümanlarin kurban derilerine göz diker. Kurban kesen kisinin kendi derisi üzerinde ibadetinin geregi olarak sahip oldugu tasarruf hakkini elinden almaya calisir. Bir de bunu demokrasi adina yaparsa, ne yapilir? Hangi din hürriyeti? Uzun uzun yazmaya gerek yoktur ki, bir ülkede Islam disi bir sistem dini bir ibadeti sekillendiriyorsa, kanunla kurban derisini hic ilgili olmayan bir yere verin diyorsa orada kesinlikle din hürriyeti yoktur.

Ben sahsen bunca yildir kurban ibadeti ile THK´nun ilgisini cözebilmis degilim.

Kur´ani Kerim´de zekat ve fitrenin nerelere verilecegi acikca yazmasina ragmen Ramazan´da zarf dagitan, hem de bunu kanuni olarak gören THK´nun ilgisini de anlayabilmis degilim.

Anlayanlar mutlaka diyeceklerdir ki, bu birtakim ülkelerde dinin demir yumruk altinda oldugunun göstergesidir.

Kimileri haklari verme makaminda oldugu halde haklara tecavüz eder, kendi kücük beynine ve despot kafasina göre hak siniri cizerse ne yaparsiniz?

Yine haklari savunmalarini beklediginiz bir sürü okumusyazmis insan; kalkinmanin, hukukun, demokrasinin ve insan haklarinin vaz gecilmez temeli olarak laikligi görürse, siz ilim ve hukuk adina utanmaz misiniz? Zavalli hukuk ne hallere düstü. Zavalli insan haklari ne sefil ölcülere düsürüldü.

Evet bir bayram daha gecti.

Yazilacak cok sey var. sahid olunan cok garip seyler var. Herbirimizi ve hepimizi ilgilendiren nice seyler var.

Bayramlari kendi anlamlariyla ve varlik nedenleriyle degerlendirmeyi, bu manada "mübarek bayramlarda" olmayi ne kadar isterdik. Bizim bayramlarimiz Islami özgürlügümüzün, gercek anlamda bagimsiz olusumuzun yani bütün taguti yapilanmalardan uzak olusumuzun ve nihayet bizi var edene hakkiyla sükrümüzün nisanidir.

Simdiki bayramlari o gercek anlamda kutlayabilecegimiz bayramlara hazirlik olarak düsünmek durumundayiz.

Ayetlerin Düsündürdükleri (Gerçek Dostluk ve Dostlar 2)

Ali Metin

"Ey Mü´minler! Yahudileri ve hristiyanlari dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlari dost edinirse o, onlardan olur. Hic kuskusuz Allah zalimleri dogru yola iletmez." Maide 51

Gercek Dostluk ve Dostlar 2

Biz Kur´an´in emirlerini yanlis anlamis veya israr eden kuklalari bir kenara birakip, Kur´an´a dönelim: "Ey Mü´minler! Yahudileri ve hristiyanlari dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlari dost edinirse o, onlardan olur. Hic kuskusuz Allah zalimleri dogru yola iletmez." Maide 51

Buradaki hitab yeryüzünün neresinde olursa olsun, kiyamete kadar gelip gececek tüm müslümanlaradir.

Dünya hayatinda yeni bir düzeni gerceklestirebilmek icin Kur´an, inanci ugruna verecegi mücadelede müslümana gerekli suuru vermek, müslümanlarla gayri müslimler arasindaki kesin bir ayrimi benligine yerlestirmek icin indirilmistir. Buradaki ayrim hosgörü davranisini engellemek anlamina degildir. Hosgörü müslümanin devamli sahip olacagi tavirdir. Buradaki ayrim gözetme, dostluk anlaminadir. Müslümanin yüregindeki dostluk duygusu Allah´a ve Peygambere ve müminlere tahsis edilmistir.

Onlar birbirlerinin dostlaridirlar... Bu tarihte dün de böyleydi, bu gün de aynidir. Hicbir zaman müslümana dost olmamislardir ve olmayacaklardir da.

Bu temel gercegin ardindan, bunun sonuclarina bir göz atalim. Yahudi ve hristiyanlar birbirlerinin dostlari olduklarina göre, ancak kendilerinden olan bir kimseyi dost edinirler.

Müslümanlarin saflari arasindaki bir kimse, ister reis olsun, ister memur, ister amir, ister yazar, yahudi ve hristiyanlari dost edindiginde, müslümanlarin safini birakmis, kendisini "Islam" niteliginden soyutlamis ve karsi safa katilmis demektir. Böylesi bir davranisin, gercek ve dogal sonucu da sudur: "Sizden kim onlari dost edinirse, o onlardan olur."

Bu davranisi ile kendine, Allah´in dinine ve müslümanlara zulmetmistir. Bu zulümden dolayi da Allah onu, kendisine dost bildigi kisilerin kategorisine koyacaktir. Allah onu dogru yola iletmeyecek, yeniden müslümanlarin safina döndürmeyecektir: "Hic kuskusuz Allah, zalimleri dogru yola iletmez." Evet bu mesele tam bir yol ayrimidir.

Müslüman kendisi ile Islam sancagi disinda baska bir sancak tasiyan insanlar arasinda tam bir ayrim gözetme noktasinda gevseklik gösterdigi sürece, ilahi sistemi yerlestirmeyi hedefleyen Islami hareket adina önemli hicbir eylem ortaya koyamaz.

Bireysel olarak her müslüman mutlak surette su noktalari zihnine yerlestirmek zorundadir: Hz.Peygamberden (s.a.v.) sonra Allah´in insanlardan kabul edecegi tek din Islam´dir. Islam´a es bir sistem mutlaka yoktur. insanligin yasami, yalnizca Islam sistemi üzerine oturtulmadikca düzelmeyecek ve mutlu olmayacaktir.

Ayni zamanda müslüman, tüm cabasini gerek bilimsel, gerek sosyal acilardan, Islam sistemini kurmak icin harcamadikca Allah katinda affedilmeyecek ve ameli kabul görmeyecektir. En basit bir konuda dahi Allah´in nizaminin haricinde alternatif aramayacaktir. Islam sistemi ile bugün aslindan tamamen farkli olan Ehli Kitab sistemini karistirmayacaktir.

Her müslüman bunlari iyi düsünüp, istikrarli bir sekilde hareket etmesi sonucunda her türlü engellere, hazirlanan komplolara ve dayanilmaz acilara karsi onu, ilahi sistemi ikame icin harekete gecmeye itecektir. Yoksa Islam´a Ehli Kitab´a ya da digerlerine bakis acisi uzlasma yoluyla belirli noktalarda anlasmaya varmaksa, Islam sistemini ikame icin didinmekten söz etmenin ne anlami olabilir ki?

Semavi dinlere inananlar arasinda yakinlasma ve hosgörü adina Kur´an´in belirledigi, onlarla iliskilerin tamamiyle kesilme ilkesini sulandirmaya kalkisanlar, dinlerin manasini anlayamadiklari gibi, yine Kur´an´daki hosgörünün anlamini da bilmemektedirler. cünkü Allah katinda son din Islam´dir. Buradaki hosgörüden kasit, inanc ve sosyal düzen bazinda degil, yalnizca günlük insani iliskiler baglamindadir. Onlar, müslümani en hassas noktalarinda zayiflatmaya calisiyorlar. Fakat müslüman bilir ki; Allah din olarak sadece Islam´i kabul etmektedir. Islam sistemine hicbir alternatif getirilemez. En kücük bir degisiklik de sözkonusu degildir. Bu bilgilerin kaynagi Kur´an´dir:

"Allah katinda gecerli olan din Islam´dir." Ali imran 19

"Kim Islam´dan baska bir din ararsa, o din ondan kabul edilmez." Ali imran 85

Bunlar Kur´an´da birer mihenk tasidir adeta. Müslüman icin en önemli olan da, kusku uyandiranlarin bu baglamdaki sözlerine kapilmamaktir.

Müslümanlar icin hakkinda kesin hüküm bulunan bu konu sadece Rasulullah dönemine ait degil, kiyamete kadar gecerlidir. Her ne kadar aralarinda bir takim farkliliklar olsa da, hristiyan ve yahudilerin, müslümanlara karsi takindiklari tavirdan dolayi ayni kategoridedirler.

Bu nedenle Kur´an müminlere kesin bir kural koymustur. Bu gün hala yeryüzünün heryerinde yahudi ve hristiyanlarca tutusturulan savas atesine maruz kalinmasi Allah´in "Onlar birbirlerinin dostudurlar" seklindeki sözünün iyi kavranamayisindandir. suurlu müslümana düsen, Allah´in bu sözünü cok iyi anlayip, buradaki baglayiciligin ve yasaklamanin geregi olarak, Allah´i, Peygamberi ve müslümani gercek dost bilmektir. Müslüman´a Islam, tüm insanlarla iliskisini inanc temeli üzerine oturtma yükümlülügü vermistir. Müslüman teoride ve pratikte dost ve düsmanini inanc esasina göre belirlemek zorundadir. Dolayisiyla müslüman olmayanla, müslüman arasinda herhangi bir dostluk düsünülemez.

DEVAM EDECEK

Bosna Dayanisma Günü

Yorum

Köln 28 Mayis 1994 Cumartesi Islamic Relief´in Köln subesi tarafindan "hayirda yardimlasma ve Bosna günü" tertib edildi. KölnMüllheim Stadhalle´de yapilan program Saat 12.00 den itibaren "Hayir carsisi" ismi altinda gelirleri Bosna´ya gönderilmek üzere bir alisveris pazari olusturulmasi ile basladi. Programin, Türkiye´den ve Bosna´dan misafir ve ilahi gruplarinin katildigi bölümü ise saat 14.30´da baslamasi gerekirken salona girislerin uzamasindan dolayi 14.56´da ancak basladi.

Türkiye´den misafir olarak ihsan Süreyya Sirma (Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Ögretim üyesi), Emrullah Hatiboglu (imamHatib, Sultan Ahmed Camii, istanbul), Süleyman Gündüz (Dr., Uluslararasi Balkan Konferansi izleme Komitesi Genel sekreteri, istanbul, eski cumhurbaskani Özal´in Balkanlar danismani idi.) programa konferans vermek üzere katildilar.

Bosna´dan da Münih Konsolosu Salih satabe, STA partisi temsilcileri cadic Vahid, Salih Domanic, colokovic Agan imam kisa selamlama konusmalariyla programa katildilar. Köln Gazi Hüsrev Pasa camii ilahi grubu, Hamburg´da mülteci olarak bulunan genc kiz ve erkek ilahi gruplari, Hafiz kardesler grubu Türkce marslariyla ve Faruk Tahic isimli Bosnali bir cocuk kendine has marslariyla programa ayri bir renk ve zenginlik kattilar.

Programin ilk kisminda Islamic Relief´in Almanya genel baskani olan Dr. Ali Hasaneyn bir konusma yapti. Bosna´yi selamlayarak basladigi konusmasinda Dr. Hasaneyn bölge üzerinde oynanan uluslararasi oyunlardan dolayi Bosna´nin orman kanunlarina terkedildigini belirterek, kendilerini cok ileri seviyede medeni gösteren bir cok topluluklarin bölgeye hicbir yardimda bulunmadiklarini söyledi. Ayrica Bosna´nin Islam Aleminden kopartilmak istendigini söyleyen Dr. Hasaneyn Bosna halkinin ise önceden Islam Aleminde yerini nasil almissa yine öylece saglam bir sekilde yerini almak üzere Islami öz varligina dönmede büyük bir hiza ulastigini belirtti.

Avrupa´daki cesitli kuruluslarin temsilcileri de programa katildilar. Bunlardan ATiB genel baskani Musa Serdar celebi kisa bir selamlama konusmasi yapti. Musa Serdar celebi konusmasinda müslümanlara Allah´in verdigi nimetlere karsilik sükürlerini eda etmek mecburiyetinde olduklarini ve burada bulunanlarin yani Avrupa´da calisanlarin da dünya´nin bir cok yerinde cephelerde imtihana tabi tutulan müslümanlar gibi cephe gerisinde bir imtihana tutulduklarini belirterek üzerlerine düsen görevi yerine getirmeleri gerektigini söyledi. Cephelerdeki icler acisi durumla Avrupa´nin cesitli nimetlerinden istifade edenlerin durumlarini kiyaslayan ATIB genel baskani Serdar celebi, Tevhid sancaginin yeniden yükselebilmesi icin onlarin oradan, bizlerin de buradan mücadeleye devam etmemiz gerektigini belirtti. Bu yükselisin yaklasmakta oldugunu ve safaga en yakin olan vaktin karanligin en koyu oldugu zaman oldugunu söyleyen celebi programa katilanlari selamlayarak konusmasini bitirdi.

AMGT genclik kollari baskani Ömer Faruk Hakkatapan´in bir mesaji okundu ve DITIB temsilcisi olarak katilan Mehmed Yildirim da kisa bir selamlama konusmasi yapti. Program akisi icinde Sarayova ile bir telefon baglantisi kurularak aslen Suriyeli olan fakat Bosna vatandasligina gecmis olan Ahmed Muhammed Malik Katirci ile bir görüsme yapildi.

Programa Türkiye´den katilan misafirlerden Dr. Süleyman Gündüz özetle sunlari söyledi: "Bosna´da 250 bin ölü, yüzbinlerce yarali ve sakat, 2 milyondan fazla insan mülteci olarak vatanini terketmis durumda. Bosna 28 aydir isgal altinda. Endülüs 20 ay dayanabilmisti. Bosna dayaniyor, direnmeye devam ediyor. 28 Haziran 1992 Pazar günü Bosna´ya saldirinin baslamasindan sonra ilk devlet baskani olarak Fransiz cumhurbaskani Mitterand gitti. Ayni gün yani 28 Haziran 1389´da I.Kosova Meydan Muharebesi yapildi.

28 Haziran 1914´de Frans Ferdinand AvusturyaMacar imparatorlugu prensi suikastla bir sirpli tarafindan öldürüldü ve I.Dünya savasi basladi. Bu tarihler garip birer tesadüf gibi gözüküyor. Ancak bu, sirplilarin Kosova´daki yenilgilerinin intikamini alma savasi verdiklerinin isaretidir." Konusmasina Yugoslavya yakin tarihini anlatarak devam eden Dr. Süleyman Gündüz daha sonra Bosna´nin bugünkü nüfus yapisi üzerinde de durdu: "Bosna´nin %51´i müslüman Bosnalilardir. %32´si sirpli, %17´si hirvattir. BM´nin Bosnali Müslümanlara verdigi toprak miktari ise Bosna´nin sadece %51´dir." Savasin gidisati hakkinda bilgi verirken Gündüz su rakamlari verdi: "Sarayova´ya sirp muhasarasi sirasinda 300.000 top mermisi düstü. 9872 kisi öldü. Bunlardan yalnizca 164´ü askerdi. Digerleri hep sivildi. 1563 cocuk, 278 hamile kadin öldü. 57 binin üstünde insan sakat kaldi. 287 defa Krisova hastahanesi bombalandi. 9 doktor ve 16 hasta öldü. Goracde´de sirplilar 80 tankla saldirdilar. 80 Goracdeli genc üzerlerine bombalar baglayarak kendilerini tanklarin üzerlerine attilar. NATO hava saldirilari falan degil, iste bu genclerin fedakarligiyla sirp saldirisi Goracde´de geri püskürtüldü. Türkiye´de milyonlar sokaga döküldü. Demek ki, bir ölüyorsak binlerle diriliyoruz." Dr. Süleyman Gündüz, Ali izzet Begovic´in bir mesajini ileterek konusmasini bitirdi.

Program esnasinda yapilan telefon görüsmesinde Islamic Relief´in Sarayova´daki bürosunda bulunan Malik Katirci telefonla su bilgileri verdi: "Savas ve kusatma devam etmektedir. Yollar kapalidir. Bir yerden bir yere gitmekte zorluk cekiyoruz. Baska bir sehre gitmek istersek normal yollardan gidemiyoruz. Ancak merkeplerle daglardan gidiyoruz, Avrupa´nin ortasinda olmamiza ragmen".

Programin son bölümünde yapilacak olan "acik artirmali satis" tan önce yine Türkiye´den misafir olarak katilan Sultan Ahmed Camii imamhatibi Emrullah Hatiboglu ve Prof. Dr. ihsan Süreyya Sirma konusmalarini yaptilar.

Emrullah Hatiboglu konusmasinda özetle sunlari söyledi: "sayani sükran olan sudur. Bir kere olmayan pek cok cemaatlar ve kuruluslar tarafindan tekrar tekrar yapilan böylesi güzel toplantilara müslümanlarin böyle istirak etmesi sevindiricidir. Burada kendimizi konusuyoruz. Hepimiz Bosnali olmusuz. Biz Bosnaliyiz diyoruz, kendimizi onlardan sayiyoruz. Ümmet olmanin gercek anlami budur."

"Bütün bunlar olurken Avrupa, küfür alemi olaylari mümkün oldugu kadar sessiz izlemektedir. cünkü onlar icin Bosnali müslümanlarin, dünyanin diger yerlerindeki müslümanlar gibi yasama haklari yoktur.

Onlar insan tarifini yaparken müslümani bunun disinda birakmislardir."

"Kafirler zalimlerin ta kendileridirler. Zalimler de kafirlerin düzenine ayak uydurmak gayreti icindedirler."

"Zalime dur diyecek bir kuvvetin, bir gücün olmasi gerekmektedir. Denge ancak böyle kurulur. Allah bunu bizden istiyor. Fakat müslümanlar maalesef güdülüyor. Bir sürü gibi. Ama cobanlari canavarlardir."

"Islamsiz bir nizamdan adalet, merhamet ve insaniyet beklemek en büyük ahmakliktir."

Emrullah Hatiboglu´nun sözlerini bitirmesinden sonra kürsüye gelen Prof. Dr. ihsan Süreyya Sirma da özetle sunlari söyledi: "Dünyanin agalari iki iken simdi bire düsmüstür. O da Amerikadir. Amerika yeni dünya düzeni diye bir oyun ortaya atmistir. Islam aleminde müslümanlarin malini mülkünü nasil soyabiliriz oyunudur bu."

"NATO´da durum degisikligi yapildi. Artik KuzeyGüney catismasi NATO icin gecerlidir. Kuzeyde onlar, güneyde müslümanlar. NATO eskiden tatbikatlarinda düsman sembolü olarak kirmizi rengi kullanirdi. Rusya NATO´ya alindi. simdi düsman sembolü renk yesildir artik."

"Bosna´da Islami bir gelisim oldu ve Ali izzet Begovic isimli bir alim yetisti."

"Amerika´nin sömürge genel müdürlügü´nün adi Birlesmis Milletlerdir. 1948´den beri BM´nin yaptigi bütün aksiyonlar ABD´nin cikarlarini korumak icin yapilmistir."

"Bosna´yi unutturmak icin Somali´yi cikardilar. Somali´yi isgal ettiler. simdi de Yemen´de karisiklik cikartip, kardesleri savastiriyorlar. Amerika bütün bunlari yaparken Allah´i unuttu. Bu kadar direnisi hesaba katmadi. Elhamdülillah Allah yardim ediyor müslümanlara..." Prof. Dr. ihsan Süreyya Sirma konusmasini, ümitvar oldugunu ve müslümanlarin günden güne uyanis icerisinde olduklarini belirtip misafirleri selamlayarak bitirdi.

Daha sonra "acik artirmali satis" yapildi, Bosna´li kadinlar tarafindan yapilmis elörgü bir takim esyalar satilarak program sona erdi.

Kürt Sorunu ve Islami Çözüm

                     Yorum

Köln 21 Mayis 1994 Cumartesi günü Köln  Jugendgastehaus´ta Partiya Islamiya Kürdistani (Kürt Islam Partisi) tarafindan bundan 4 yil önce yine ayni yerde düzenlenen "Islami Acidan Kürt Sorunu" isimli konferansin bir ikincisi düzenlendi. Ancak bu seferkinde gerek Kürt Islami kuruluslarindan olsun gerekse diger Islami kuruluslardan olsun bir katilim görülmedi. Organizeyi gerceklestiren PiK´in yetkililerince ifade edildigine göre yüzlerce davetiye gönderilmesine ragmen Islami cevrelerden katilimin bu derece az olmasi, sebepleri ne olursa olsun dogrusu üzücü idi.

Program parti temsilcisinin bildirisi ile basladi. Kürt halkinin Islam ülkelerindeki gecmisini özetleyen bildiride müslümanlarin Afganistan´a, Filistin´e ve diger yerlere gösterdikleri ilgiyi Kürt kardeslerine de göstermeleri gerektigi vurgulandi. "Müslümanin görevi zalime dini, milliyeti ne olursa olsun karsi cikmak, mazlumu, dini, milliyeti ne olursa olsun korumaktir" seklindeki ifadelerle müslümanlarin görevi hatirlatildi. Bildirinin sonunda müslüman ülkeler arasindaki mayin tarlalarinin ortadan kaldirilip bütün müslümanlarin kürt halkina sahip cikmalari gerektigi belirtildi.

Daha sonra gönderilen tebliglerin okunmasina gecildi. Irak bürosundan gelen bir mektup okunurken kalpten selamlari ve basari dilekleri sunulduktan sonra Kuzey Irak´taki Kürt hükümetinin, "demokratik denemesi"nin (?!!) tehlikeye girdigi belirtilerek birlikte bölgenin sükunetinin saglanmasi istendi.

PiK kurucularindan Dr. Muzaffer konferansin bu bölümünde yaptigi konusmasinda Kuzey Irak´ta müslüman Kürtlerin haklarini almak icin ayaga kalktiklarini söyleyerek bu ayaklanmanin özellikle ABD´nin istila hareketi ile gerceklesen Körfez savasindan sonra daha da hizlandigini belirtti. Daha sonra PiK´in hedeflerini aciklayan Dr. Muzaffer Kürdistan´in gasbedildigini, gasbedilmis topraklarda yapilan ibadetlerin kabul olmadigini ve akli selim sahibi olanlarin Kürt halkina topraklarini geri vermelerini, yoksa Allah´in bunlarin basina felaketler verecegini söyledi. Burada iran, Irak ve Türkiye´ye seslenerek Kürt halkina yardim etmelerini, zulümden vazgecmelerini, böylece Allahü Teala´nin da onlara yardim edecegini söyledi. Tüm ülkelerin ancak pak ve temiz Islam´a dönmeleriyle kurtulacaklarini belirten Dr. Muzaffer, Kürt halkinin da ancak böyle kurtulabilecegini söyledi.

Bu konusmanin ardindan da günün son iki konusmacilarina kadar "Kürt Sorunu ve Islami cözüm" isimli programda maalesef Islami cözümlerin konusulup görüsülmesinden ziyade bir cok demokratik, ulusal ve sol düsünceli gruplarin kendilerine yakisir aciklama ve tebligleriyle birlikte hatta bir sol grup temsilcisinin müslümanlara yönelik küstahca saldirilarini iceren bir tebligine de sahid olduk.

Bu konusmalar sirasinda kürsüye gelen Osman Aydin isimli sahis seyh Said´i anlatirken "Islami cözüm" konferansinda seyh Said´in ulusal bir hareketin lideri oldugunu ve yalnizca ulusal bir hareket taraftari oldugunu belirten bir takim iddialarda bulundu. Yillardir biz seyh Said´i bir Islam mücahidi, Islamci bir kiyamin lideri olarak taniyip öyle görürken, böyle bir iddia, bu isimde bir konferans´ta yapilinca dogrusu sasirmamak elde degildi.

Günün son iki konusmacisindan biri olan Siddik Muhammed Hanzade öncelikle seyh Said´in Islami bir hareketin önderi oldugunu ve bunda hicbir sek ve süphenin olmadigini belirterek konusmasina basladi. Daha sonra konusmasina söyle devam etti: "Allah insanlari kabilelere ayirmistir. "Ayri ayri lisanlarda ve kabilelerde olusumuz benim ayetlerimdendir." buyurmaktadir Cenabi Hak.

Beseri ideoloji kemalizm adina bizi dilimizden mahrum etmistir. Onun icin simdi size ana dilim olan Kürtce ile konusamiyorum. sunu teessüfle söyleyeyim; Bu partinin de ismi Islami, programin adi da Islami cözüm. Fakat su ana kadar biz hep kürt meselesi konustuk. Islami cözümden simdiye kadar bahsedilmedi.

Osman Aydin bey´in seyh Said hakkinda söyledikleri üzerinde bir kac sey söyleyeyim. Ben seyh Said´in kimlerle ne konustugunu canli tarih sahidlerinden dinledim. Hareket tamamen Islamidir. Peygamberimizin de hareketi salt Islamidir. Cahiliyyenin tüm zulüm ve pisliklerini ortadan kaldirmistir." Bu bölümde Siddik Muhammed Hanzade seyh Said kiyamini O´nun bazi sözlerini nakletti: "Bu hareket bütün müslümanlari (Türkiye üzerindeki) kurtaracak bir harekettir." "Benim kuru agaclarda sallanmamin hicbir ehemmiyeti yoktur. Ben Allah´in dini icin mücadele verdim."

"Mazluma dini sorulmaz, zulme karsi ona yardim edilir. Kürtler mazlumdur ve bütün müslümanlar bu kardeslerinin yaninda yer almalidir." diyerek sözlerine devam eden Hanzade Bediuzzaman Saidi Nursi´nin konuyla ilgili bazi tesbitlerini aktardi. Bunlardan bazilari sunlardir:

Hz. Ömer´in gönderdigi valilerinden biri ile ilgili mesele ve gönderilen idarecinin o bölge halkinin dilini bilmesi gerektiginin bilinmesi.

Gercek kurtulus, Allah´in ve Rasulünün gösterdigi Islam nizamidir.

Siddik Muhammed Hanzade kemalizm adina bazi müslümanlarin Kürt müslümanlarin haklarini görmezlikten gelmelerini büyük bir zulme ortaklik olarak niteledi. Zalim kim olursa olsun karsi gelinmesini, mazlum da kim olursa olsun yardim edilmesi gerektigini belirten Hanzade meselenin cözümü icin üc cevher üzerinde durulmasini, bunlarin Islamiyet, insaniyet ve Milliyet olduklarini söyledikten sonra bunlari aciklayarak konusmasina son verdi.

Günün son konusmacisi olarak kürsüye gelen Cumali Hoca iki dilde kismen de üc dilde (TürkceKürtceArapca) olarak yaptigi konusmasinda özetle sunlari söyledi: "Üzerimize bombalar yagiyor, namusumuza saldiriliyor. Gelen telefonlarda aldigimiz haberlerde hergün tahrip edilen köylerden havadis aliyoruz. Benim acizane kanaatim sudur: Bu meseleyi düsünmeden önce, meseleye bakis acilarimizi düzeltmemiz gerekir. Bagimsiz olarak, baskilardan kurtulmus bir halde düsünebilmeliyiz. Firavun´un kücük kücük sihirbazlarina bakan halk, Musa (a.s.)´in asasini göremiyor. Bu kücük sihirbazlar ortadan kaybedilmelidir. Nelerdir bu sihirbazlar?

Dini devlet arzu ve isteklerine göre yönlendiren düsünce hakim olmustur.

Vahyin gercek asasina gidilmelidir. Bu yoldaki engeller kücük kücük sihirbazlardir.

cikislarimiz vahyi olmalidir. Aksine olanlar kücük sihirbazlardir.

Biraz Islam, biraz demokratik v.s. gibi tezlerle ortaya cikarak problemlerimizi cözemeyiz.

Tek kelimeyle "Tevhid"de cözüm aramaliyiz.

Emperyalizmin yerli usaklarinin olusturdugu kültür emperyalizmi, baski ve iskence ile köleligin uygulanmasi, kafalarin gerektigi gibi calismasini engelliyor. Bu engellerden kurtulunmalidir. Baskidan kurtulunmalidir.

Allah ve Rasulünün önüne gecilen bir meselede Allah yardim etmez." Cumali Hoca bu konu üzerinde de aciklamalarda bulunduktan sonra konusmasini su sözlerle bitirdi: "Vahyi bir ittihad gerekir. Gevsek, kopuk iplerle degil, saglam vahiyle ittihad etmeliyiz. Demokratik, milli ve ulusal cikarlar icin Saddam´a karsi bir araya gelenler zulümde simdi Saddam´i geciyorlar. Haklarin ve hukukun verildigi bir demokratik ülke gösterebiliyorlar mi? Biz ama Rasulullah´in Asri Saadetini gösterebiliyoruz".

Hamburg'da Bir Panel "Türkiye Nereye Gidiyor?"

Selami Yurtseven

Hamburg´ta Müslüman Talebeler Birliginin II. Genel Kurulu yapildi. 30 Nisan Cumartesi günü Hamburg Üniversitesinin salonunda yapilan Genel Kurula misafir olarak Süleyman Akdemir, Ali Yüksel, Abdurrahman Dilipak katildilar. SBMH kisaltmasiyla ifade edilen Hamburg Müslüman Talebeler Birliginin genel kurulu birlik baskaninin acilis konusmasi ile basladi.

AMGT genel sekreteri Ali Yüksel´in gencleri tesvik edici konusmasindan sonra kürsüye gelen Abdurrahman Dilipak yapilan bir takim hatalara dikkat cekerek özellikle Müslüman Talebeler Birligi ifadesinin hakkinin verilmesi konusunda ögrencileri uyardi.

1 Mayis Pazar günü Hamburg´ta "Türkiye Nereye Gidiyor?" isimli bir panel düzenlendi. Panele Türkiye´den Mehmed Pamak ve Abdurrahman Dilipak, Avusturya´dan dergimizin yazarlarindan Arif Altunbas katildilar.

Marmara Dügün Salonunda yapilan panele katilmak üzere gelen misafirlerin bir kismi oturma yerlerinin tamamen dolmasindan dolayi konusmalari ayakta izleyebildiler. ikibin kisilik salonun tamami dolmustu.

Toplantinin acilis konusmasini yapan Arif Altunbas Türkiye´nin gecmisi üzerinde durarak, bu günlere nereden ve nasil gelindigini özetledi. Türkiye´den misafir olarak katilan Mehmed Pamak ve Abdurrahman Dilipak da ülkenin aktüel durumu üzerinde durarak bir cok carpikliklari dile getirdiler. A. Dilipak konusmasinin bir bölümünde bazi bankacilarin Türkiye´den 2 Trilyon TL kacirdiklarini, Türkiye´nin ekonomik gidisatinin hic te iyi olmadigini ve ülkeyi ic savasa kadar götürebilecek kötü günlerin bekledigini söyledi.

M. Pamak ise Degisim sürecinin tam icinde oldugumuzu ve müslümanlarin bu sürec icerisinde cözüm arayan halka Islam´i anlatma ve ulastirma noktasinda cok calisarak bu firsati iyi degerlendirmelerinin gerektigini belirtti. Bu arada ikinci cumhuriyetciler ismiyle anilan bir grubun varligindan ve bu firsatin bunlara kaptirilmamasi gerektiginden bahsetti. sayet bu grub ipleri eline alirsa Türkiye´nin yeniden bir 70 yillik devreye daha girebilecegini ve halkin yeniden bir zulüm furyasi icerisine düsürülecegini ifade ederek müslümanlari uyardi.

Aachen'de Bir Toplanti "Insan Haklari Sorunlari ve Müslümanlar"

Almanya´nin kuzeyRen Vestfalya eyaletinin üniversite kenti olarak bilinen Aachen sehri, Bilal Camii Islam Merkezinde, 1415 Mayis tarihleri arasinda "Dünyada insan haklari sorunlari ve müslümanlar" basligini tasiyan iki günlük bir etkinlige sahne oldu. Program tertip heyeti toplantinin yapilis gerekcesini su sekilde acikladi: "Son seneler üzerinde en cok söz edilen konularin basinda insan haklari sorunlari gelmektedir. Demokratik sistemler insan haklarini teoriksistem degerlerinin basinda tutmalarina ragmen, pratik halleriyle insan haklarinin bas düsmani olmalarini da sürdürmektedirler. Özellikle müslümanlar "haksizlastirilmis ümmet" olarak, cinayet sebekelerinin oyunlarina terk edilmis durumdadirlar. Bati Avrupa´da yasayan müslümanlar olarak, müslümanlarin hak ve hukuklari icin etkin bir kamuoyu olusturmanin yollarini tartismak ve gerceklestirmek istiyoruz."

Cumartesi ögle namazinin cemaatle kilinmasinin hemen arkasindan baslayan programda Hasan Korkmaz´in Kur´ani Kerim okumasi ve aciklamasini yapmasindan sonra, programin bölümlerini idare etmek icin Divan tesekkül ettirildi. Programin acis mahiyetindeki konusmasinda egitimcisosyolog Adnan Arslan, bati Avrupa müslümanlarinin yaklasik her üc ayda bir yapageldikleri "genel istisare toplantilari"nin ve simdiki toplantinin degerlendirmesini yapti.

Aksam yemek ve cay ikramindan sonra "Berlin müslümanlarinin infak düsüncesi boyutundaki somut bir girisimi.." üzerine Sedat Yildiz´in aciklamasi ve Berlin´deki somut girisim hakkinda konuya ilgi duyan davetlilerin katilimlariyla müzakereler bölümünde sorulu cevapli tartismalar yapildi.

Ingiltere "Islam Parlementosu"ndan ve "Muslim Institut" dan davet edilen konusmaci ingiltere Islamic Right teskilatinin ülkelerindeki müslümanlara yönelik calismalarindaki teori ve pratikleri ve dünya müslümanlarinin durumu hakkindaki bilgilerini sundu.

Cumartesi aksaminin son bölümünde konusulan konular üzerine fikirler ve yapilabilecek bölgesel calismalar konusunda, olusturulabilecek calisma grublari üzerinde sohbetler yapildi.

15 Mayis Pazar günü ise sabah namazi, kahvalti, calisma gruplarinin görüsmeleri yapildiktan sonra kapanis ve ögle namazinin kilinmasiyla program sona erdi.

Baslarken    Güncel    Dünyadan    Ekonomi    Hanimlar Kösesi    Meydan    Siir