|
1 Kafalara Kim
Yön Veriyor?
|
2 Türk
Basini Nereye Gidiyor?
|
3
14 Yil Sonra 12 Eylül |
4
TC Çikmazi ve Yeni Ufuklar Illuzyonu |
5
Ayetlerin Düsündürdükleri "Allah'in
Sistemi Allahin Sistemidir" |
6
Medine'de Iblisi Tipler Resulullah'a Tanitiliyor |
|
Kafalara Kim Yön
Veriyor?
|
Hüseyin K. Ece
|
"Demek,
"is basina gelip yönetimi ele alirsaniz"
hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) cikaracak
ve akrabalik baglarini koparip parcalayacaksiniz,
öyle mi?"(Muhammed Suresi, 22. ayet)
Cagimizin
"iletisim cagi" oldugu iddia ediliyor.
Haberlerin ve haberleri ileten kaynaklarin bu
kadar yogun oldugu, ayni zamanda kitlelerin
haberlerle bu kadar cok etki altina alindigi bir
zamana "iletisim cagi" demek abartili
bir ifade degil.
Günümüzde
"medya" hem haber kaynaklari acisindan,
hem bunlari iletecek vasitalar acisindan hem de
etki alani bakimindan en genis imkanina
kavusmustur. Önümüzdeki yillarda bu imkanin
daha da büyüyecegini söylemek mümkün.
Egitimin
insani kurma, insani belli bir disiplinde veya
meslekte yetistirme konusunda önemi inkar
edilemez. Süphesiz kisiler aldiklari egitime göre
sekillenirler, kisilikleri gectikleri egitime göre
belirgin hale gelir. Ancak egitimin de her türlü
istismara, kisisel yönlendirmelere, ideolojik
amaclara göre kullanilmasi cok görülen seydir.
Hatta söyle söylenebilir: Herkes, egitim verdigi
kisileri ve kisiyi kendine benzesin, kendi gibi
olsun diye egitir. Bu kural dünyanin her
tarafinda gecerlidir. Hic kimse elinin altinda
bulunan insanlara sevmedigi bir egitimin
verilmesini istemez.
Simdilerde
insana etki eden vasitalar cogaldi. Önceden
kisiyi aile, okul, toplum ücgeni yetistirir diye
bilinirdi. Kisi bu üc egitim kurumundan aldigi
bilgileri ögrenir, onlarda gördügü kisiligi
kazanir, onlarin kültürü ile kültürlenirdi.
Buna artik ister istemez medyayi da katmak
zorundayiz. Kimileri medyayi cevre faktörüne
baglayabilirler. Fakat bugün medyanin etki sahasi
ve oynadigi rol itibariyle dördüncü bir egitim
araci oldugu aciktir.
Üstelik
medya bütün ülkelerde "dördüncü güc"
olarak niteleniyor. Bunun anlami, devlet icinde
devlet gibi bir sey. Hem yönetime etki ediyor,
hem topluma yön veriyor, hem de kendisi istedigi
gündemi belirleyebiliyor.
Yine
bir cok ülkede basin (medya) ile gizli güclerin,
basin (medya) ile hükümet güclerinin ortaklasa
calistigi bilinen bir konudur.
Bizim
konumuz hangi ülkede ne gibi karanlik islere
karistigi degil. Farkli ülkelerde basin, olumlu
hizmetlere araci olmustur. Kamuoyunu bir cok
acidan aydinlatmis, dise dokunur haberleri
insanlara iletmis, faydali bilgileri onlarin gündemine
sokmus, onlari kendi sorunlarina bakmalari
konusunda tesvik etmistir. Bütün bunlar süphesiz
basin denilen gercegin varlik sebebidir. Bir cok
insan basini farkli mecralarda aramak istemiyor.
Basin, yukaridaki hizmetleri yapmak icin vardir.
Bu hizmetlerin sunulmasi medya araciligiyla mümkündür.
Basina sahip kuruluslarin bunu böyle algilamalari,
bu dogrultuda faaliyet yapmalari prensip
itibariyle bir görevdir.
Ama
gelin görün ki medya, bir cok ülkede bu
hizmetleri hep ikinci plana atar, bu hizmetleri
yapar görünerek baska alanlarda faaliyet gösterir.
Gücünü kisisel cikarlar ugruna kullanir.
Kamuoyunu aydinlatma yerine kamuoyunu yönlendirme
ve aldatma yönünde kullanir. Cogu yerde basin
ideolojilerin ve rejimlerin propoganda aracidir.
Bugün
hic kimse medya denilen olayin yukaridaki iyi
niyet icerisinde oldugunu, masum masum kamuoyunu
aydinlattigini, milletlerin müsterek sesi
oldugunu iddia edemez.
Böyle
bir iddia, icinde bulundugumuz gerceklerle
uyusmaz. Basinin bugün icra ettigi görev yani
yaptiklari bütün dünya kamuoyunu olumsuz yönde
etkilerken, hic kimse masum bir sekilde efendim
biz basin olarak kamuoyunu aydinlatiyoruz
dememeli. Cünkü gercekler, daha dogrusu medyanin
rolü ve yaptiklari ortadadir.
Ister
gazete olayina, ister televizyon olayina, ister
haber ajanslarina ve haber toplayip yayma
anlayislarina bakiniz, hepsinin kendi amaclari
dogrultusunda faaliyet yaptiklarini, herkesin
kendi cikari ve inandigi degerleri yayginlastirma
dogrultusunda yayin yaptiklarini göreceksiniz.
Bir cok basin kurulusu elinde tuttugu gücü
baskalarina etki etmek, baskalarini mat etmek,
menfaatini büyütmek, etki sahasini genisletmek
ugruna kullanmaktadir.
Zengin
ülkeler iletisim alaninda da öbürleriyle kiyas
edilemeyecek kadar ileri bulunmaktadirlar.
Televizyon yayinlarinin en azindan kitalararasi
cogu onlarin tekelindedir. Bütün dünyaya haber
satan ajanslar onlarin elindedir. Zengin ülkelerde
gazete ve dergilerin tirajlari büyük
boyutlardadir. Öyle anlar oluyor ki, bütün dünya
onlarin duyurmak istediklerini duyuyor, bütün dünyanin
gündemini onlar belirleyebiliyor.
Bunun
emperyalist ülkelerin genel siyasetiyle
baglantili oldugunu biliyoruz. Dünya siyasetine
hakim olan güclerin, etkili olduklari bölgelere
iletisim yönünden de hakim olduklarini görmekteyiz.
Süphesiz baskalarinin kültürünü benimseyen,
baskalarini üstün gören halklar, üstün gördüklerinin
medyasinin da etkisinde kalacaktir.
Kendi
ülkemizde basinin yüzelli yildir neyin
temsilcisi oldugu, neyin propogandasini yaptigi,
kimlerin sözcüsü oldugu, kimlerin lehine
faaliyet yaptigi aciktir. Ülkemiz basini,
basindan beri halkin karsisinda, halkin
degerlerinin karsisinda, halkin cikarinin
karsisinda, ama hep birilerinin cikarlarinin ve dünya
görüsünün yaninda olmustur. Iyilere ve iyi
oldugu kadar gercek basin görevini yapanlara sözümüz
yoktur.
Ancak,
kirli odaklarin ve karanlik ideolojilerin,
emperyalizmin ve onlarin yerli usaklarinin sözcülügünü
yapan, onlarin kafa yapilarini millete dayatan,
milletin ahlakini bozmak icin elinden geleni
yapan, dalaleti ve inkarciligi hayat anlayisi diye
sunan, bizim günah bildigimizi fazilet diye
durmadan savunan, bu dogrultuda bir anlayisin
yilmayan silahsörlügünü yapan medyaya söyleyecek
cok sözümüz olmali.
Dünya
kamuoyunu etkileyen güclü basin odaklarinin
olaylari ne kadar tersyüz edip gösterdiklerini
anlamak gerekir. Bagli olduklari mihrak ve
rejimlerin cikari icin nice yalanlar
uydurduklarini, önemsiz seyleri allayip pullayip
cok önemli gibi takdim ettiklerini, her bakimdan
bati emperyalizmininin ve kültürünün
yayginlasmasi icin her yolu denediklerini bilmemiz
gerek.
Baktigimiz
televizyon kanallari, okudugumuz gazete ve
dergiler ve diger iletisim araclari bu acidan
degerlendirilmeli.
Onlar
islerine gelen haberi yüksek sesle duyururlar,
ama islerine gelmeyen haberleri es gecerler.
Onlar, tarihi gercekleri tersyüz edebilir, masa
basi montajlarla aki kara, karayi ak olarak
yutturabilirler.
Örneklerini
hem ülkemiz basininda hem de dünya basininda cok
defalar gördük.
Fransa
kiyilarinda kac yil önce kaza yapan bir gemiden
sizan petrol yüzünden ölmeye yüz tutmus bir
karabatagi, yillar sonra Saddam´i vahsi göstermek
icin kullanabilirler. (Saddam petrol kuyularini
havaya ucurmus, sizan petrol de kuslara zarar
vermis(!) Emperyalistlerin yüzbinlerce ton
bombasindan hic kimse zarar görmemis gibi.)
Ayni
basin, Saddam´in Halepce´de bogdugu bes bin
insandan zamaninda hic söz etmez. Cünkü Saddam
o gün onlar icin savasiyordu.
Ayni
medya, BosnaHersek´te tarihin en korkunc
katliamlarindan biri olurken olayi gecistirmeye,
normal savas sartlari demeye calisiyordu. Ancak
sirplardan yirmi asker birden ölünce hepsi ayaga
kalkti. Bosnalilarin yaptigi bile henüz belli
olmadan hep bir agizdan müslümanlari cinayetle
suclamaya basladilar. Gectigimiz Ramazan ayinda
Filistin isgal bölgesinde elHalil´de Hz. Ismail
camiinde yüzden fazla insan sabah namazinda
katliam edilirken, olayi kücük basliklarla
gecistiren bu münafiklar, Telaviv´deki otobüs
bombalama olayini gözyaslariyla, agitlarla,
birinci sayfadan, en önemli olay olarak verdiler.
Bütün istikbar gücleri ve onlarin yandaslari da
bassagligi yarisina girdiler.
Terör
kötü bir sey iddiasi tutarli bir iddiadir. Ama
hangi eylem terördür? Kimdir terörist? Isine
geldigi gibi propoganda yapiyor. Eline mikrofonu
geciren esip savuruyor.
Yetmis
senedir Ortadoguyu kan gölüne ceviren, yüzbinlerce
insanin canini yakan, evsiz barksiz birakan,
evlerini en vahsi metodlarla yikan, kollarini
kamera önünde kiran alcaklar her nedense terör
damgasi yemiyor.
Basini
örten bir kac kiz cocugunu fundamentalist ilan
eden bu saskinlar, insanligi tehdit eden fuhsu,
kadinlarin pazar mali haline getirilmesini ve
istismar edilmelerini nasil oluyorsa kadin haklari
diye gösteriyorlar.
Medya´nin
kurnazligina, kötü niyetine ve verdigi zararlara
iliskin milyonlarca örnek bulmak mümkün. Bir
kac örnekle dikkatleri yapilanlara cekmek
istedim. Onlarin ikiyüzlülüklerini, abartici
tavirlarini, topluma ve kisilere verdikleri
zararlari, hatta Islam ülkelerinde yaptiklari
tahribati anlatmaya bu dergi sayfalari yetmez.
Haberlerin
kaynagini tahkik etmek, duydugumuz seylerin dogru
mu yanlis mi oldugunu ögrenmek, duydugumuz veya
okudugumuz bir haberle bir topluma veya kisiye
zarar vermemek, onlarin hakkinda yanlis düsünmemek
Kur´ani bir emirdir.
Cagimizin
etki araclarindan en önemlisi olan medyanin
zararina ve yanlis yönlendirmelerine dikkat etmek
zorundayiz. Bizden olan, bizi ve müstaz´af
insanlari savunan, bizim degerlerimize sahip cikan
medyayi desteklemek, sayilarini artirmak en önemli
islerimizden olmali.
|
Türk Basini
Nereye Gidiyor?
|
Abdurrahman
Dilipak
|
Son
günlerde cokca konusulan konulardan biri de bu? Türk
basini nereye gidiyor..?
Basinda
korkunc bir güven krizi yasaniyor. Tirajlar hizla
düsüyor. Kimine göre bu düsüsün asil sebebi
yasanan güven krizi, kimine göre ise sebebi acik:
Ekonomik güclükler.
Daha
kisa bir süre önce herbiri bir milyonun üzerine
firlayan Sabah, Hürriyet, Milliyet gibi
gazeteler, bu gün 400 bin seviyesine kadar
gerilemis bulunuyor. Son promosyonla bu rakam
yeniden 800 binler seviyesine yükselse de bu
trajin kalici olmadigi acik bir gercek. Kampanya süresi
disinda bu gazetelerin 300 bin seviyesine kadar
gerilemesi bekleniyor.
Bir
ononbes sene öncesine kadar ciddi bir varlik gösteremeyen
Islami kesimdeki gazetelerde ise ciddi traj
artislari gözleniyor. Bu arada Günes tamamen
tasfiye olurken, Tercüman, Günaydin gibi bir dönemin
yüksek trajli gazeteleri cok düsük bir seviyede
yayinlarini sürdürüyorlar.
Bu
arada hizli bir yükselise gecen Türkiye bir
zamanlar bir milyon seviyesine kadar yükselirken
bu gün 300 bin seviyesine kadar gerilemis
durumda. Yayin politikasindaki degisiklik nedeni
ile Türkiyenin daha bir süre traj kaybina devam
edecegi anlasiliyor.
Zaman
gazetesinin traji ise 250 binlerde bir durgunluk
seviyesine girdi. Zaman, Türkiye, Milli Gazete ve
Vakitin toplam trajlari birbirine cok yakin ve
2530.000 civarinda.
Islami
kesimde haftalik Cuma, Selam, Yörünge ve Mesaj
yayinlarini sürdürürken, daha önce bir süre
haftalik olarak yayinlanan Izlenim yeniden aylik
olarak yayin hayatina girdi.
Yeni
yayin dönemine girerken aylik dergilerin önemli
bir bölümü kapanirken, digerlerinde de ciddi
bir traj kaybi gözlendi.
Bu
arada BBP´nin cizgisinde yayin yapacak yeni bir
gazetenin gündemde oldugu ileri sürülüyor.
Milliyetin, Nazli Ilicagin yönetiminde Yeni Tercüman
adi ile yeni bir gazete cikartma hazirligi icinde
oldugu da gelen haberler arasinda. Bu arada MHP´nin
yükselen grafigine bagli olarak Ortadogu gazetesi
de 20.000 ler seviyesinde bir traja sahip. Yeni
Asya ve Moral FM bir yandan gazete, öte yandan
dergi, kitap ve Radyo yayinlari ile kitlelere
ulasma cabasinda. Özgür Ülke de bilinen trajini
korumaya devam ediyor.
Sabahin
trilyonlarla ifade edilen borcu her an gazetenin
bir krize girmesine sebep olabilir. Bu arada Hürriyet
ve Cumhuriyet el degistirerek Milliyetin kontrolüne
girmis durumda. Bu arada yeni yayin hayatina giren
Ilicagin oglu tarafindan büyük reklamlarla
cikartilan Aksam gazetesi ise ölü dogdu.
Televizyon
cephesi de oldukca karisik. Islami kesime yönelik
yayin yapan TGRT hizli bir politika degisikligine
gitti. Zaman cizgisinde yayin yapan Samanyolu ise
hamle hazirliginda. Istanbul icine yer
istasyonlari ile yayin yapan Kanal 7 ise Ankara´yi
da icine alacak yeni bir hamle hazirliginda. Bu
arada Mesaj TV Ankara´dan sonra Istanbulda da
deneme yayinlarina basladi. Vakit gazetesi sahibi
Mustafa Karahasanoglu´nun de benzer bir TV
istasyonu icin hazirlik yaptigi gelen haberler
arasinda.
Yine
yer istasyonlari ile yaygin bir yayin agina sahip
Flas TV ise yeni bir hamleye hazirlaniyor. Show ve
Kanal D el degistirdi. Show Koca yakin cevrelerin
denetimine girerken Kanal D Sahenlere gitti. Kanal
6 daki kriz sürüyor. ATV, HBB, Inter Star
yayinlarini sürdürüyor. Sadece müzikli yayin
yapan Kral TV ve dekorderli yayin yapan sinema
kanali Cine 5 tüm tepkilere ragmen yayinini sürdürüyor.
Önümüzdeki
günlerde bir ara secim yasanacak olmasi,
arkasindan bir erken secimin gündeme gelmesi ile
basinin önemi artmis gözüküyor.
Hangi
gazetenin trajinin ne oldugu, hangi TV kanalinin
ne kadar izlendigi, politikacilar acisindan oldugu
kadar isadamlarinin da ilgisini ceken bir konu.
Ayni sekilde bu konu Kamuoyunu belli bir
istikamete yaniltmak isteyen ic ve dis bir cok güc
odagini yakindan ilgilendiriyor. Böylece basin
halkin parasi ile beslenen ve fakat belli ekonomik
ve siyasi cikarlar karsiliginda toplumun zaman
zaman aldatilmasina varan yönlendirmenin bir manüpülasyon
araci haline gelmektedir.
Basin
bu günkü sekli ile kamuoyunun serbest olusumuna
hizmet edecek dopdogru ve dürüst habercilik
yerine, müttefiklerinin basarilarini abartan,
rakiplerini yildirmak ve cökertmek icin
gerektiginde yalan ve iftiraya basvuran bir
tehdit, santaj ve misyonerlik kurumuna dönmüs
durumda. Toplumun dikkatlerini gercek olaylar üzerine
degil, belli politik tercihlere göre yönlendirmeyi
hedefleyen bir yayin politikasi izlemektedir.
Aslinda
size kuponlarla armaganlar yaninda sunulan
gazeteniz, sizin politik tercihlerinizi, tüketim
egiliminizi belli standartlara göre yönlendirmek
üzere konumlandirilmistir. Kötü bir gazete
sizin paranizla beslenen ve gözünüzü oymak
icin bekleyen karga gibidir.
Promosyon
gazete sahiplerinin gazete okurlarina verdigi rüsvettir.
Simdi
iste tam o zamani yasiyoruz ki, selam verdigimizde
insanlar sizin selaminizi rüsvet degildir diye
almamaktadirlar.
Gazete
alirken bir bakima oy kullandiginizi unutmayin.
Her
gün bir gazete, haftada bir dergi, ayda bir kitap
okumadan dünyada olup bitenleri anlamak mümkün
degil.
Yine
unutmayin ki, bir cok aliskanlik gibi gazete
aliskanligi da zihinsel tembellige yol acabilir.
Siz yaptiginiz isi tekrar tekrar kontrol edin. Sözü
dinleyin dogrusuna sahip cikin, iki gününüzü
bir birine es kilmama iradesi ile herseyin daha
iyisini isteyin. Daha iyiye, güzele sahip olmak,
gelismek istiyorsaniz buna mecbursunuz. Kiyaslayin,
soru sorun, daha iyisini almak istediginiz seyin
bedelini ödemeye hazir olun. Kaliteli seyler
genellikle pahalidir. Ve unutmayin ki, gazete
sahipleri aptal degildir. Kendileri daha fazla
kazanmayi umut etmedikce size o armaganlari
vermezler. Cünkü onlar da bilirler ki, "kaz
gelecek yerden tavuk esirgenmez". Siz kücük
armaganlar kazanirken, onlar büyük kazanclar
hayal etmektedirler. Sizin onlari sevdiginiz ve
onlara güvendiginiz kadar onlar sizi sevmez ve güvenmezler
ve size bir vefa ve minnet duygusu da beslemezler.
Cünkü onlarin büyük davalari ve hesaplari
vardir. Büyük dava ve büyük cikarlar ugruna
siradan insanlari feda etmek o kadar zor olmasa
gerekir.
|
14 Yil Sonra
12 Eylül
|
Zafer Gençosman
|
Osmanli
toplumunu dininden, tarihinden, kültür ve Islam
medeniyetinden koparip, batiya güdümlü ücretsiz
bir köle haline getirmenin kurumlastirilip, örgütlenerek
bir devlet haline getirildigi sistemin adi Laik
Kemalist sistemdir.
Bu
sistem; kuruldugu tarihten itibaren kendisine
muhalif olan tüm dini, kültürel ve siyasal
odaklari darbeci bir devlet terörü, baskici
zulmedici diktatör bir mantikla susturmanin
insanlik disi usullerini uygulamakla simdiye kadar
ayakta durmayi basarmistir. Darbecilik, diktatörlük,
baski ve zulüm bu sistemin vazgecilmez temel
unsurlarindan olagelmistir zamanimiza kadar.
Müslüman
halklarin inanc, iman ve aksiyonunu dipcik ve süngü
yoluyla susturmaya, kendi bati güdümlü,
halkiyla barismamis, halktan ve halkin öz
degerlerinden cok uzak sistemlerini körü körüne
kabul ettirip itaat ettirmeye yönelik baskilar
neticesinde müslüman halklarla kemalist laik
sistemin arasinda geri dönüsü olmayan ucurumlar
acilmistir.
Müslüman
halklari tek tip, yozlasmis, kisiliksiz,
kimliksiz, tarihsiz, at gözlüklü laik kemalist
koyun sürüleri haline getirmek icin bu sistem
tikandigi her zamanda fasist askeri darbelere
basvurmus ve kurulusundan bu yanaki darbeci devlet
terörü gelenegini sürdürmüstür.
Ülkemizde
meydana gelen bu darbeler ise nedense demokrasi
havariligini kimseye kaptirma niyetinde olmayan
batili ülkelerce hep desteklenmis, tesviklenmis
ve övülmüstür.
T.C.
birinci millet meclisinin kapatilmasi, tek partili
dönem diktatoryasi, 1960 ihtilali, 12 Mart
muhtirasi, 12 Eylül 1980 askeri darbesi, kokusmus
rejimi kurtarma adina yapilan bati güdümlü
senaryolarin ülkemizde askeri darbeler olarak
yansimalaridir.
T.C.´nin
kurulusunda, müslüman halkin özdegerlerine
taban tabana zit olan devrimlerin yapilmasinda,
bir toplumun tarihini toptan inkar edip, 1923´le
tarihi baslatmakta, insanimizi tarihinden koparip
kimliksiz, hedefsiz, gayesiz bir hale getirip
soysuzlastirip yozlastirilmasinda askeri baski ve
darbelerin unutulmaz büyük izleri vardir.
Osmanlilarda
Islam düsmanligi, bati köleligi ve
irkciliklariyla meshur jön Türklerle basliyor
darbecilik, T.C. kurulduktan sonra da devam etmis,
zamanimiza kadar da bu gelenek ayni mantik ve
anlayisla sürmüs, T.C. hükümetleri ve millet
meclisleri de devletin üstünde ayri bir gizli
devlet konumunda olan bu darbeci, cuntaci diktatörlerin
tasaronlugunu yapmistir.
Halbuki
bir ülkenin ordusu, o ülkeyi icteki; hainlere,
distaki; düsmanlarin hile ve tuzaklarina, oyun ve
saldirilarina karsi koymak, onlara karsi caydirici
bir rol oynamak, ülke insaninin ise; dinini,
namusunu, canini, malini, vatanini korumak ve müdafaa
etmek icin vardir. Halkiyla barismamis, batidan
ithal edilmis, özdegerlerimize ters bir sistemi
kurtarma adina orduyla halki karsi karsiya
getirmek, sistemi kabul etmeyen müslüman halkla
ordunun arasini acmaktan baska hicbir ise yaramaz.
Tarih
boyu din, kültür ve medeniyetimizin düsmanlari
olan batililarin hosuna gitmek, onlardan kredi
kopararak rejimi kurtarmak v.s. icin yapilan
askeri darbeler düsmanlarimizin isini
kolaylastiran, onlara moral veren, halkimizin
gelecegini karartan talihsiz gelismeler ve tarihin
affetmeyecegi birer kara lekelerdir.
Dünyanin
neresinde olursa olsun, yapilan tüm askeri
darbeler kokusmus düzenler icin pansuman
tedbirlerdir.
Bunlarin
hepsi halki kurtarma, halka yardimci olma adina
yapilsa bile, aslinda halka zulmeden bir avuc
mutlu azinligi memnun eden, sahte kahramanlar ve
zalim diktatörleri meydana getiren baski ve zulüm
hareketleridir.
Stalin,
Salvator Allende, Pinocet, Nasir ve Inönü gibi
diktatörler ve onlarin yolunu izleyen cömezleri
zorla kendilerini kahraman kabul ettirseler bile,
halklarin yüreginde lanetlenen adi, sahsiyetsiz
diktatörler olarak kalacaklardir.
14
yil sonra 12 Eylül´ün görünen zararlari
kisaca söyle siralanabilir:
1-Bir
cok askeri darbelerde oldugu gibi, 12 Eylül
cuntacilari kendilerine muhalif olan tüm
muhalefet odaklarini susturup, düsündügünü
konusup, yazamayan, fikrini söyleyemeyen, sagir,
kör ve dilsiz Türkiye olusturmuslardir. Böylece
ortalik yagci ve alkisci sahtekarlarla dolmustur.
2-Komünist
rejimlerde oldugu gibi tek tip, tek kalip, laik
kemalist bir toplum olusturulmaya calisilmis,
siyasal ve ekonomik alanda tekellesmeye
gidilmistir.
3-Laik
kemalist olmayan tüm düsünce, fikir ve
hareketlere firsat verilmemis, salt bir diktatörlük,
askeri bir baski rejimi uygulanmistir.
4-Topluma
önce baski uygulanip sindirilmesi, etkisiz,
tepkisiz bir toplum olusturularak, halkin
yozlastirilmasi, daha sonra da sekilsizlestirilip
soysuzlastirilmasi icin siyasi ve kültürel
baskilar uygulanmistir.
5-Devletin
yasaklarina körü körüne uyan, onun disinda
herseyi yapmakta serbest olan, egoist, kimliksiz,
düsüncesiz bir insan tipi meydana getirilmeye
calisilmistir.
6-Okullar,
camiler, is yerleri, daireler askeri kislalar
haline getirilmis, kisla mantigiyla yönetilmeye
özen gösterilmistir.
7-Mustafa
Kemal egitim kurumlarinda (hasa) ilah mesabesine
cikarilmak istenmis, Allah c.c. ile, Rasulullah
ile yaristirilmak, denklestirilmeye calismak
denenmistir. Modern bir putperestlik
dayatilmistir.
8-Emperyalist
bati kültürü tüm cirkefligi ile hayat tarzi
olarak topluma sunulmus, mide ile beyni yer
degismis bir toplum tipi ortaya cikarilmak
istenmistir.
9-Askeri
diktatör anlayisi Güneydogudaki PKK hareketini
gerilla hareketi noktasina getirmis, silahli bir
örgüt olarak ortaya cikmasina dolayli olarak
yardimci olmustur.
10-Devletin
tüm kurum ve kuruluslari ordu ve ordu
mensuplarina, emeklilerine peskes cekilen
otlaklar, arpaliklar haline getirilmistir.
11-Dürüst
memur ve bürokratlar dar anlayis ve görüsle görevinden
alinmis veya yetkisiz, etkisiz yerlere getirilerek
devlet bürokrasisi ve sistemi soygunculara,
vurgunculara, kalpazanlara teslim edilmistir. Rüsvet
vermeyenler vatan haini, almayanlar devlet düsmani
imis gibi bir mantik gizlice iktidarlari sömürmüstür.
12-KemalistLaik
rejimin kendi besledigi, egittigi, büyüttügü
sonra dögüstürüp vurusturdugu sol ve sagci
genclerle, müslüman genclere hücrelerde,
iskencehanelerde haksiz yere zulmetmistir.
13-Beceriksiz,
tecrübesiz, sadece emir almayi bilen,
generallerin ve emeklilerinin elinde dis politika
onursuz, taklitci, endise bezirgani, demogoji
cigirtkanligi yapan, Wasington güdümlü zavalli
bir konuma düsmüstür.
14-Askerjandarmapolis
üclüsü, diktatörlerin masasi konumuna düstügü
icin halkin gözünden düsmüstür.
14
yil sonra Türkiye´nin müslüman halki,
darbecilerin bütün gücleriyle olusturmak
istedigi insan tipine zit bir konumda, hizli bir
Islami degisimle tarihi misyonlarini yerine
getirmek icin laik kemalist rejim taraftarlarini
degil, onlara zit hareketlere yönelmislerdir.
Artik
askeri darbeciler bundan böyle halkin istedigi
kulvarda kosacaklar veya yeni darbe senaryolari üreteceklerdir.
Halkin
inanc ve özgür iradesine karsi cikan hangi güc
olursa olsun bir gün mutlaka yenilip yok olmaya
mahkum olacaktir.
Gecmisten
ders alip akillanmayanlari gelecek olan musibetler
uslandirir.
|
TC
Çikmazi Ve Yeni Ufuklar Illuzyon
|
Arif Altunbas
|
1923´ten
buyana basta kendi insanina, dinine, tarihine kültür
ve medeniyetine yabanci ve hatta düsmanca
davranan, sonra yüzyillardir kendisiyle kader
birligi yapmis olan Islam ülkelerine,
Balkanlardaki müslüman kökenli azinliklara,
Kafkaslardaki, Ortaasya´daki ayni dil, millet,
din ve kültür köklerimizden gelen uluslara,
uzak dogudaki, Avrupa, Afrika ve Amerika´daki
azinlik halinde yasayan cok uluslu müslümanlara
ölü sessizligiyle ilgisiz kalan, onlarla
herhangibir iliskiye girme konusunda batililardan
ve Rusya´dan icazet almayi kendisi icin görev
bilen, hatta böyle bir iliskiyi kendisine dert
edinmeyen bir T.C. ic ve dis politikasi tükenisin
baslangicini yasamaktadir.
1923´le
baslayan T.C. devleti yetkilileri sanli tarihimize
ait ne varsa hepsini inkar ederek, binlerce yillik
tarihimizi köksüz, güdük, sahsiyetsiz, makam
ve mevki cikarlari ugruna batili efendilerine
sirin görünme adina 70 yillik dar bir döneme
sigdirmaya calismislardir.
Inatla,
zorla, baski ve zulümlerle insanimiz, kendi
tarihinden, öz kültür ve medeniyetinden
koparilmak istenerek, batililarin arzulari ve yönlendirmeleri
cizgisinde batililastirilmak istenmistir.
Devrim
adina yapilan tüm uygulamalar, batili efendilerin
planladigi, programladigi, bizi kendi öz ve
tarihimizden koparmanin sinsi oyunlari, Islam
toplumuna karsi uyguladiklari soguk savasin bir
uzantisi idi. Bu sinsi yozlastirma, soysuzlastirma
operasyonlari halki müslüman olan ülkelerdeki
batinin ücretsiz köleleri, ülkelerimizin sahte
kahramanlari yerli münafiklarca harfi harfine
baski ve zulümlerle uygulandi. Batililar ise;
planlarini eksiksiz uygulayanlari kahramanlar
olarak dünyaya tanitip, ödüllendirdiler. Halki
müslüman ülkelerin insanlari bu zoraki
uygulamalar altinda inim inim inlerken, ic cekisme
ve tartismalarla ugrasirken, yeni bir yazi
sekline, kültüre, hayat tarzina alistirilmaya,
medeniyetinden koparilmaya özendirilirken, batili
sanayi ve teknolojide, ticaret ve askeri konularda
devlestikce devlesti.
Batidan
ithal edilerek halki müslüman ülkelerin basina
getirilen bati usagi idareciler, politikaci ve bürokratlar
sayesinde ülkelerimizin milli sanayileri,
kalkinma programlari, politikalari ve devletin tüm
isleyis ve yürüyüs tarzi, ordu ve kolluk
kuvvetlerinin yetistirilme sekli, egitim ve ögretimi
batiya indekslendi. Kalbi müslüman ve Allah´a
teslim, kafasi batili ve batiya teslim iki yüzlü
bir insan tipi yetistirilmeye özen gösterildi. Yüzyillardir
Islam medeniyeti icin de yogrulmus, onunla bütünlesmis
bir toplum kisa bir zaman icinde kendi öz
degerlerinden ve kültüründen koparilmak
istenmesini bastan beri farkeden halkimizla
devletin arasi, T.C.´nin hicbir döneminde
barIsIk olmamistir. Devrimlere karsi cikma, M.
Kemal´e hakaret bahanesiyle müslüman halkin
dipcik ve süngü zoruyla Allah, Islam ve kendi kültür
ve medeniyetimizle olan ilgisi dolayli yönlerden
koparilmak istendi. Allah demek, Kur´an okumak,
Seriat, Ümmet... kelimelerini telaffuz etmenin
bile yasak edildigi, camilerin kapatilip hayvan
ahirlari haline getirildigi dönemlerde müslüman
halkimizin hakli itirazlari kemalist laiklerce
isyan olarak nitelendirilip, yanlis
propogandalarla halkimiz ayaklanan asiler
pozisyonuna düsürülerek, toplu katliamlara,
idamlara, kursuna dizilmelere mahkum edildi. Ve böylece
T.C. rejimi ve onun uzaktan güdümlü hükümetleri,
kolluk kuvvetleri ile halkimizin arasi iyice
acilmistir. Peygamber ocagi olarak bilinen ordu,
Allah´a, Peygamber´e, Kur´an´a, Din´e, kendi
tarihimize sahip cikanlara baski yapmakta alet
olarak kullanildigi icin, halk arasinda isgal
ordusu gibi görülmeye baslandi. PKK karsisindaki
siyasi ve askeri basarisizliginin temel
sebeplerinden biri budur. Cünkü; halkimizin,
doguda, ayet ve hadisler yazili bildirileri
helikopterlerle yerlesim bölgelerine atarak
halktan din adina destek isteyen, batida üniversitelerde
ayet ve hadise uydugu icin örtünen kiz
cocuklarini üniversiteye sokmayan asker ve polise
ve onlari bu islere alet eden rejime, hükümetlere
ve politikacilara güveni kalmamistir.
T.C.
rejimi; Allah´in hükümleriyle, kendi
anayasasini, Peygamberin ölcüleriyle, M. Kemal´in
ilkelerini boy ölcüstürmeye kalktikca, müslüman
halk yerini Allah ve Peygamberin yaninda almistir.
Ve
böylece, batililarin ülkemizdeki usaklarina
uygulattirmaya calistiklari ithal T.C. rejimi ve
onun kukla hükümetleri, halkin alin terlerini,
emeklerini kokteyllerde, bar ve pavyonlarda yiyen,
dis güclere, yerli ve yabanci ihale mafyalarina,
partizan dostlarina, akrabalarina, kalpazanlara, rüsvetcilere,
kurum ve kuruluslariyla peskes ceken T.C. simdi
IMF´nin suni solunumlariyla ayakta durmaktadir.
T.C. hükümetleri dis borclanmalarinin faizini ödeyebilmek
icin yeniden faizle para almaktadir. Memurunun
maasini verebilmek, ordu harcamalarini
karsilayabilmek icin IMF´nin önünde adeta ona rüku
ve secde eder duruma gelmistir.
T.C.
tüm kurum ve kuruluslariyla halktan kopuk, kendi
halkina ve halkinin dinine, kültürüne, tarih ve
medeniyetine samimi olarak sahip cikmadikca onun
eriyisini, yok olusunu sevgili dostlari ABD ve
batililar da önleyemeyeceklerdir. Zaten bu
dostlarinin planlari, programlari T.C.´yi bu
cikmazlara sürüklemistir. Cünkü T.C.´nin güclü
olmasi onlarin menfaatlerine ters düsmektedir.
Surasi iyi bilinmelidir ki; müslüman Türkiye
halki toptan irtidat etmedikce batililar, onun
kalkinmasini, büyümesini asla istemezler.
Batililarin düsmanligi T.C.´nin kurum ve
kuruluslarina degil, bir türlü batiya integre
olamayan, gittikce serpilip, gelisen, iktidar
olmaya, yeryüzündeki müslümanlari bir bayrak
altinda toplamaya namzet Türkiye müslümanlaridir.
Rejimin
tükenisi ve iflasi karsisinda telasa kapilan
ithal idareci, yönetici ve politikacilar kokusmus
sistemlerini ayakta tutabilmek, icine düstükleri
girdaptan kurtulabilmek icin, batili efendilerinin
de tesvikiyle yeni ufuklar aramaktadirlar.
Arap
Birligi adiyla; Araplari bir araya getirme bir güc
olma yerine, Araplari birbirine düsman eden, sürtüstüren
kukla bir kurulusu kurduran batililar, simdi de
hicbir etkinligi, otoritesi ve yaptirim gücüne
sahip olmayan, olmayacak olan bir Türk Birligini
kurdurmanin hesaplarindadirlar.
Arap
Birligi kurulusundan simdiye kadar Araplarin
hicbir problemini cözememis, sadece havanda su dövmüstür.
Halklarimizin
ortak dini ve bizleri kardes yapan Islam´i
dislayan bir Türk Birliginin de, Arap birliginden
farkli bir yani olmayacaktir. ABD´nin Ortadogu´ya
kesin olarak yerlesmesine, IrakIran, IrakKuveyt
v.s. savaslarin cikarilmasina, petrol bölgelerinin
ve deniz ulasim yollarinin ABD kontrolüne
gecmesine Arap Birligi´nin reaksiyonu veya
katkisi ne oldu ise, Türk Birligi´nin de
fonksiyonu ondan fazla olmayacaktir.
Türki
devletlerin dünkü; KGB´li komunist, bugünkü;
milliyetci iki yüzlü idarecileriyle bastan beri
halki ile barIsIk olmamis, halkinin kutsal
degerlerine küfretmis T.C.´nin cifte standartli
idarecileri arasinda kurulacak ayni dil, tarih kökenli
ve ticari menfaatlere dayanan bir birlik
anlayisinin hangi halklara hizmet getirecegi,
hangi halklari kaynastiracagi düsündürücüdür.
Kendi sinirlari icindeki halklari kardes yapamayan
bir Türkiye, dünya Türk devletlerini kendi
etrafinda hangi mantikla toplayacaktir? Kendi
ekonomisini, politikasini, kültürünü ve hayat
tarzini batililara ihale etmis bir Türkiye, hangi
anlayisla bu ülkeleri bir kültür catisi ve bir
bayrak altinda toplayacaktir? Kendisi iflasin
esiginde olan bir Türkiye öteki kardeslerine ne
ile, nasil yardim edecektir? Hep batidan emir
almaya alismis bir Türkiye, kardes ülkeleri
hangi bagimsiz ilkeler etrafinda toplayacaktir?
Kendisi köleligi pesinen kabullenmis bir Türkiye
hangi özgür ülkelere, hangi yüzle önderlik
edecektir?
Bu
birligin ilkelerinde ayni dine mensup ifadesi özellikle
dislanmistir. Halbuki, ülkelerin medeniyetlerin,
kültürlerin mayasi dindir. Dini dislayan sadece
kuru bir irk unsuru, kaypak, menfaatci bir ticari
anlayis üzerine kurulan birliklerin ömrü;
dogarken ölmektir. Böyle bir birlik; ABD´nin
yeni dünya sisteminde Türkiye´ye bictigi, dikta
ettirdigi süper güclerin isini kolaylastiran sömürü
ve menfaat alanlarini genisleten bir olusumdur. Türkiye
yeni ufuklar ve umutlar ümidiyle süper güclerin
Türki ülkelerdeki tasaronluguna soyundugunun
farkinda degildir. Simdiye kadar batililarin
jandarmaligini üslenerek, yillik bütcesinin % 40
ile 50´sini askeri harcamalara ayirip girtlagina
kadar borca dalan Türkiye, bundan sonra da
batililarin Ortaasya pazarlarina girebilmeleri
icin köprü görevi yapmak zorunda kalacaktir. Cünkü;
rejimin cöküsünü, tükenisini frenleyebilmek,
durdurabilmek icin simdiye kadar oldugu gibi
bundan sonra da batinin askeri, siyasi ekonomik
destegine muhtac olan Türkiye´nin kendini
kurtarma adina tecrübesiz fakat yeralti ve üstü
zenginlikleriyle bezenmis kardes Ortaasya ülkelerini,
onun bakir pazarlarini sömürgeci batili
dostlarina parsellemenin tarihi bir yanilgisini
veya korkunc bir ihanetini islemektedir.
Yeni
ufuklar aramak; kardes ülkeleri yabanci sömürgecilere
peskes cektirmek olmamalidir. Daha dün Rusya
komunizminin esaret boyundurugundan kurtulan bu
kardes ülkeleri ucuz hesaplara kurban ederek,
kapitalist sömürgeci, isgalci batinin insafsiz
merhametine terkedilmemelidir.
Laik-kemalist
rejimin tikanan damarlarina taze kan bulma,
iflasini geciktirme adina dis dünyaya gözlerini
yeni acmis kardes ülkelerle akrep ve kurbaga
trajedisini oynamamalidir.
Kemalizmde
Komunizm gibi beseri bir sistemdir. Elbet bir gün
gidicidir. Sistem ne olursa olsun, halklarin
kardesligi, birbirine bagliligi, sevgisi ise
kusaktan kusaga gelen ve gelecek olan, asla yok
edilemeyecek kalici bir gercektir.
Müslümanlari
suni sinirlar, ithal rejimler, hain, münafik,
satilmis yöneticiler birlik olmaktan, kardes
olmaktan asla ayiramamislar ve bundan sonra da
ayiramayacaklardir.
T.C.
tüm kurum ve kuruluslariyla yillardir sürdürülen
yanlis bir gidisati ve ithal bir sistemden dolayi
topyekün bir kaos ve cikmazin icindedir.
Halklarimizin
dinine, tarihine, kültür ve medeniyetine, öz
kimligine ve degerlerine yönelik olmayan yeni
ufuklar arayisi, cölde tüm umutlarini seraba
baglamis, careleri tükenmis, caresiz bir yolcunun
illüzyonundan farksizdir.
T.C.
ve onun yetkilileri kurtulusu yanlis kapilarda,
yabanci fikir ve düsüncelerde degil samimi bir
sekilde tüm varligiyla öz degerlerine kendi
gercek kimligine sahip cikmada, halkinin dini olan
ISLAM´a topyekün yönelmede aramalidir.
Kurtulus;
yabancilarin, düsmanlarin recetelrinde degil,
kendi öz halklarini, din kardeslerini bir bayrak
altinda toplayacak, bir ideale yönlendirerek,
onlari süper güc yapacak. Allah´in c.c. kopma
bilmeyen ilahi ipi olan ISLAM´dadir.
Islam´dan
baska kurtulus yolu arayanlar serabin, hezimetin,
yok olus ve tükenisin aci meyvesine razi olmak
zorundadirlar.
Gecmisi
iyi anlamadan, gelecek üzerine hesap yapanlar, bu
günlerini bosuna tüketirler, geleceklerini ise;
bu günden düsmanlarina ipotek olarak verirler.
|
Ayetlerin Düsündürdükleri
"Allah'in Sistemi Allah'in Sistemidir
|
Ali Metin
|
"Onlardan
cogunun günahta, ölcüleri asmakta ve haram
yemekte birbirleriyle yaristiklarini görürsün.
Yaptiklari sey ne kadar kötüdür. Allah´a bagli
bilginleri ile din adamlari bunlari günah söz söylemekten
ve haram mal yemekten sakindirsalar ya! Yaptiklari
sey ne kadar kötüdür."
Maide
Suresi 62-63
Allah´in
Sistemi Allah´in Sistemidir -1-
Islam
sistemi yahudi toplumundaki isyani, zulmü, sosyal
cöküntüyü, kötülüge karsi susmayi tercih
etmeleri ve kafirleri dost edinmelerini cirkin bir
sekilde gösterip onu elestirmekle Islam
cemaatinin saglam, canli, derlitoplu bir yapiya
sahip olmasini istemektedir. Zulmün ve
isyankarligin her cesidini genel bir nitelik
kazanmadan bertaraf etmesi gerektigini dile
getirmektedir. Islam toplumunun hakki savunmada
saglam olmasini, hakka yöneltilen isyan
karsisinda cok hassas davranmasini istemekle, dini
korumakla görevlilerin yüklendikleri emaneti
gercek anlamda yerine getirmelerini istemektedir.
Ilahi kanunlari tatbik esnasinda hic kimseden
korkmadan, kimsenin kinamasindan sIkInti duymadan
bozgunculuga, zulme, isyankarliga ve kötülüge
karsi cikmalarini istemektedir. Tabii ki kötülügün,
idareyi ellerine geciren iktidardan, mallari ve
zenginlikleri ellerine gecirip küfür babalarinin
kucagina tasiyarak peskes cekmelerinden,
zorbalardan, rüsvet kimlikleri haline
gelmislerden, arzu ve isteklerin pesinden sürüklenen
halk kitlelerinden gelmesi arasinda fark yoktur.
Allah´in sistemi Allah´in sistemidir. O´na
karsi cikanlar da ister yüksek tabakadan, ister
asagi tabakadan, isterse kraliyet ailesinden ister
bakan safsatasindan olsun farketmez.
Islam
bu emanetin geregini yerine getirmeye önem verir.
Onun icindir ki, toplum icinde meydana gelen kötülüklere
sessiz kalindiginda bütün toplumu cezalandirir.
Emaneti genel olarak cemaata verdikten sonra her
ferde ayri ayri yükümlülügünü dagitir.
Ebu
Davud Abdullah b. Mes´ud´dan Rasulullah (s.a.v.)´in
söyle buyurdugunu rivayet eder: "Israilogullarinda
ilk meydana gelen zaaf suydu: Onlardan biri kötülük
yapan birine rastladiginda, "Ey Adam Allah´tan
kork ve yaptigin isi birak, cünkü bunu yapman
sana helal degildir" dedi. Fakat ertesi gün
tekrar onunla karsilastiginda, bu durum onu
beraber yemek, icmek ve oturmaktan alikoymazdi.
Onlar böyle yaptiklari icin Allah, onlarin
kalplerini birbirine benzetti." Sonra
Peygamber "Israilogullarinin kafirleri Davud
ve Isa´nin diliyle lanetlendiler..." diye
baslayan ayeti okudu ve sonradan sözlerini söyle
bagladi: "Allah´a yemin olsun ki, hayir siz
iyiligi emredecek kötülüge engel olacaksiniz.
Zalimin elini tutup zulüm etmesine engel
olacaksiniz ve siz onu dogru yola geri cevirene
kadar mücadele edeceksiniz."
Burada
Islam´a inanmis bir insanin görevi sadece emri
bil ma´ruf nehyi anil münker degildir. Mesele
bununla bitmiyor. Onun görevi bu isteklerinde
israr etmek, onlara karsi kesin tavir ortaya
koymak, kötülügü, fesadi ve zulmü kuvvetle
engellemektir.
Bir
baska Hadisi Serifte: "Cenabi Allah (c.c.)
halkin tümünü belirli bir grubun yaptiklari yüzünden
cezalandirmaz. Ne zaman ki, halk arasinda kötülük
islenir, onlar da gücleri yettigi halde onu
kinamazsa Allah onlarin hepsini tümden
cezalandirir." buyurulmaktadir.
Ebu
Davud´da bir baska Hadisi Serif: "En üstün
cihad zalim bir devlet baskanina karsi dile
getirilen dogrudur."
Bu
konu bircok ayet ve hadiste sIk sIk vurgulaniyor.
Cünkü
cemaatin yapisindaki bu dayanisma öyle saglamdir
ki; müslüman cemaat´e bagli birisi baskasinin
yaptigi kötülügü gördügü halde bana ne
diyemez. Bu toplum fesadin karsisinda öyle bir
hak tutkunlugu getiriyor ki; bozgunculugun
gelistigini gördügü halde ben ne yapabilirim,
basim belaya girer diyemez. Manevi degerlere karsi
beslenen sevgi ve tutku, onlari korumak ve
savunmak icin Allah´in kendine verdigi emanetin
suurunda olmak... Evet bunlarin hepsi müslüman
cemaatin dayanaklaridir. Bunlar olmadan hayatta
tarifini yaptigimiz Islam cemaati tatli bir rüyadan
ileri gidemez.
(devam
edecek)
|
Medine'de
Iblisi Tipler Resulullah'a Tanitiliyor
|
Yalçin Içyer
|
Ve
insanlardan kimi var ki, Allah´a ve Ahiret gününe
iman ettik derler. Onlar iman etmemislerdir, ancak
Allah´a iman edenlere tuzak kurmak istiyorlar.
Onlar sadece kendilerine tuzak kurmus oluyorlar da
bunun farkinda degillerdir."
K.K. 2/910
Mekke
imanin izharinin yigitlerinin isi oldugu bir ortam
idi. Orada cifte standartlik olamazdi. Iman ve küfür
vardi. Böyle ortamlarda kaypak tipler
yasayamazlar. Cünkü orada cahiliyye hüküm sürüyordu.
Olsa olsa iman edenler kendilerini gizleme
durumunda idiler. Nihayet bu durumda olanlar
olmustu ki, onlari yerinde isleyecegiz. Medine´ye
gelince durum degisti. Cahiliyye gücünü yitirdi
ve ikinci plana düstü. Iste bu ortamda biraz
sonraki ayetlerde anlatilacak Adem (a.s.)
kissasindaki Iblisi oyun gündeme geliyor. Allah (c.c.)
hikmeti geregi bu ücüncü taifeyi tüm detaylari
ile Rasulüne tanitiyor. Yukarida verdigim ilk
ayette imanlarinda bile planli olduklari haber
veriliyor. Tabiiki hedefleri TUZAK olacakti. Ama
ne garib ki, bu tuzagi kendi aleyhlerinedir de
farkinda degiller. Allah c.c. onlari kalp yapisi
ile tanitiyor. Onlarin kalbi yapisi söyle: "Onlarin
kalblerinde hastalik vardir. Allah onlarin
hastaligini artirir. Bu yalanlarindan dolayi onlar
icin acikli azap vardir." K.K. 2/10. Bu kalbi
marazlardan dolayidir ki, araziye göre renk
degistirirler. Yüce feraset sahibi olan
Rasulullah´a (s.a.v.) bil detaylariyla anlatilan
bu tiplerin tanitilmasi oldukca önemlidir. Bu
kisilere Iblisi tipler dedik. Cünkü onun
yaklasma bicimini kendilerine metod edinmisler.
Rabbimiz ileride gelecek Adem (a.s.) kissalarinda
onu söyle tanitiyor: "Seytan (Iblis) onlarin
ayip yerlerini ortaya cikarmak icin onlara süphe
verdi. Ve onlara söyle dedi: Biliyor musunuz,
Rabbiniz iki melek olmayasiniz veya cennette ebedi
kalmayasiniz diye bu agaci yasakladi. Böylece
onlara yaklasti ve yemin icerek: Ben sizin icin
bir nasihatciyim." K.K. 7/2021
Iste
insanin atasinin dostu ve nasihatcisi!! Ne dost
degil mi? Cenneti kaybettirecek dost. Iblisin bu
dostca(!) tuzagi her asirda iman edenlerin
karsisina cikarilmistir. Medine´de Rasulullah´in
önüne ciktigi gibi. Allah´a ve iman edenlere
tuzak pesinde olan bu tipler yeryüzünde fesat
cikarirlar. Gerci bunu kabul etmezler.
"Onlara yeryüzünde fesat cikarmayin
dendiginde, onlar: Bizler islah edicileriz derler.
Dikkat edin gercek bozguncular onlardir. Fakat
anlayamazlar." K.K. 2/1112. Allah c.c.
onlarin gercek fesatcilar olduklarini ilan ediyor.
Cünkü onlar bu davranislarini da süsleyerek
insanlari kandiriyorlar. Seytan onlara süslü gösteriyor.
Onlar da insanlara süslü gösteriyorlar. Günümüzde
bunu kavramak daha kolay. Akli, nesli, mali ve
hayati fesada ugratan hükümler, rejimler ve
ideolojiler modernizm adina insanlara
yutturuluyor. Süslü kelimeler bulunuyor. Haklar,
hürriyetler v.s. gibi tatli kelimelerle insan
kandiriyorlar. Reklam, propoganda onlarin yegane
silahidir. Perde arkasini gösterecek bir ipucu
vermemek icin tüm cabayi gösteriyorlar.
Insanimizda da o kulis sohbetlerini veya
planlarini görecek feraset kalmadigi icin meydani
bos buluyor ve tüm cirkin davranislarini süslü
göstererek ortaya koyuyorlar. Ama herseyi bilen,
isiten ve basir olan Allah c.c. onlarin bu cirkin
yüzlerini aydinliga cikariyor. "Iman
edenlerle karsilastiklari zaman iman ettik derler.
Seytanlari ile basbasa kaldiklari zaman asil biz
sizdeniz, onlarla alay ediyoruz" K.K. 2/14.
"Seytanlari" ifadesi biraz izahi
gerektiriyor. Aslinda gayet acik bir ifadedir.
"Dostlari", taraftarlari, adamlari v.s.
Ubey ibni Selule gözönüne getirilirse mesele
daha da kolaylasir. Müslüman oldugunu söyler. Müslümanlarla
namaz kilar. Rasulullah´i tasdik ettigini söyler.
Ancak Medine´de perde arkasi olusturdugu
mahfillerde müminlere sefih der ve onlarla alay
ettigini söyler. Hele Mekkeli dostlari ile
basbasa kalinca tüm planlarini ortaya koyar ve müminlere
en galiz hakaretler yapardi. Evet müslümanlar
tarih boyunca bu tipler tarafindan kandirilmis ve
oyuna getirilmisler. Dolayisiyla bu kisiliklerin
en güzel kavranmasi gerekir. Hem o günki
anlamiyla hem de aktuel anlamiyla kavranmali.
Mevdudi seyatin ifadesini söyle izah ediyor:
Seyatin kelimesiyle burada, Islam´a karsi
cikmakta en önde yer alan Arap liderleri
kastedilmektedir."(1) Bu tefsir ayetin inis dönemi
itibari iledir. Gerci bugünkü Arap önde gelen
liderleri icin de ayni seyi kullanabilirsiniz.
Onlari göz önüne alirsaniz ayetin bugün inmis
gibi oldugunu göreceksiniz. Elmali Hamdi ayetin
inisi ile ilgili bazi siyeri olaylari aktariyor.
Daha sonra "Seytan" kelimesi üzerinde
duruyor. Onun geneli de ifade ettigini belirtiyor.
Ve su ifadeyi kullaniyor: "Ayeti Kerime
olayin daha derin, daha gizli kaynaklardan cereyan
ettigini göstererek, Rasulullah´i ve müminleri
aydinlatmis. Bunun icin bircok müfessir bu
seytanlarin münafiklarin reisinden baska müsrikerin
reislerine ve Ahbara yani yahudi alimlerine isaret
olundugunu aktarmistir."(2) Görülüyor ki,
ayet liderlere fetva makamligini yapan bel´amlari
da icine aliyor. Said Havva tefsirinde
"Seyatinihim" ifadesini
"Sadafihim=efendileri, Kuberaihim=büyükleri,
Ruesaihim=liderleri, reisleri ve kafirlerden, müsrik
ve münafiklardan dostlari" anlamini veriyor.
Dolayisiyla tüm sahalari kapliyor ifadeleri özetle
vermis oluyor.(3)
Anlasilan
iki yüzlülügün siyasi veya politik yönü
ortaya cikiyor. Rasulullah´a karsi siyasi
otoritelerini kaybetmis ve etmekten korkan bu önderler
cesitli desiselere basvuruyorlar. Ayetlerin
icerigine baktigimizda bile bu tipler kendilerini
toplumun ileri gelenleri görüyor ve muvahhid müminleri
sefih olarak nitelendiriyorlar. Sefih kelimesi
aklimiza güncel bir sürü kelimeyi getiriyor.
Tabii onlarin laflari olarak. "Onlara
insanlarin iman ettigi gibi siz de iman edin
dendiginde; biz o sefihler gibi mi iman ettik veya
edelim diyorlar. Dikkat edin asil sefih onlardir.
Ancak bilmezler." K.K. 2/13. Liderler,
zenginler, sosyetenin ileri gelenleri, yerlesik
veya uydurulmus düzen yapicilari ve önderleri
hep kendi disindaki insanlara bu gözle bakarlar.
Hele bu zavallilar onlarin zulmüne, haksizligina
baskaldirmis iseler, bu sefer fetva makamlarini
harekete gecirirler ve Islam adina fetvalar
verirler. Görülüyor ki, Kur´ani siyer bize hem
o günkü ortami tanitiyor, hem de bugüne isik
veriyor. Bu güruhu tanitan Rabbimiz, Rasulün
yaninda yer alarak onlari akibetleri itibari ile
tanitiyor. "Allah c.c. onlarla alay eder, kücüge
alir. Onlar azginliklari icinde bocalayip
dururlar." K.K. 2/15. Sözkonusu önderlerin
sonlarini Allah söyle anlatiyor: "Iste onlar
dalaleti hidayet karsiligi satin alanlardir.
Onlarin ticareti kazanmadi ve onlar dogru yol üzere
olanlardan da olmadilar. Onlarin hali, etrafinda
ates yakmak isteyenin durumuna benzer. Allah
onlarin isigini götürüverir ve onlari
karanliklarda terkeder ki, göremezler. Onlar
sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler. Ve onlar dönemeyecekler."
K.K. 2/1618.
Evet
onlar hakikate karsi kulaklarini tikayivermisler.
Sanki yildirimdan kacarcasina ilahi vahiyden
kaciyorlar. Halki müslüman olan tüm ülkelerin
basinda bu tipler var. Ne olurdu bizler basiret
sahibi olabilseydik. Ve Sünneti Nebi´ye
uyabilseydik.
(1)
Tefhim elKur´an, C. 1, S. 42, Istanbul, 1986.
(2)
Hak dini Kur´an dili. E. Hamdi Yazir, C. 1, S.
210211, 219 (sadelestirilmis hali), Celik Sura
yay.
(3)
El-Esas FitTefsir, Said Havva, C. 1, S. 72, Arapca
baskisi 1985-1405.
|
|
|
|