1 Kafalara Kim Yön Veriyor?

2 Türk Basini Nereye Gidiyor?

3 14 Yil Sonra 12 Eylül
4 TC Çikmazi ve Yeni Ufuklar Illuzyonu
5 Ayetlerin Düsündürdükleri "Allah'in Sistemi Allahin Sistemidir"
6 Medine'de Iblisi Tipler Resulullah'a Tanitiliyor
 

 

Kafalara Kim Yön Veriyor?

Hüseyin K. Ece

"Demek, "is basina gelip yönetimi ele alirsaniz" hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) cikaracak ve akrabalik baglarini koparip parcalayacaksiniz, öyle mi?"(Muhammed Suresi, 22. ayet)

Cagimizin "iletisim cagi" oldugu iddia ediliyor. Haberlerin ve haberleri ileten kaynaklarin bu kadar yogun oldugu, ayni zamanda kitlelerin haberlerle bu kadar cok etki altina alindigi bir zamana "iletisim cagi" demek abartili bir ifade degil.

Günümüzde "medya" hem haber kaynaklari acisindan, hem bunlari iletecek vasitalar acisindan hem de etki alani bakimindan en genis imkanina kavusmustur. Önümüzdeki yillarda bu imkanin daha da büyüyecegini söylemek mümkün.

Egitimin insani kurma, insani belli bir disiplinde veya meslekte yetistirme konusunda önemi inkar edilemez. Süphesiz kisiler aldiklari egitime göre sekillenirler, kisilikleri gectikleri egitime göre belirgin hale gelir. Ancak egitimin de her türlü istismara, kisisel yönlendirmelere, ideolojik amaclara göre kullanilmasi cok görülen seydir. Hatta söyle söylenebilir: Herkes, egitim verdigi kisileri ve kisiyi kendine benzesin, kendi gibi olsun diye egitir. Bu kural dünyanin her tarafinda gecerlidir. Hic kimse elinin altinda bulunan insanlara sevmedigi bir egitimin verilmesini istemez.

Simdilerde insana etki eden vasitalar cogaldi. Önceden kisiyi aile, okul, toplum ücgeni yetistirir diye bilinirdi. Kisi bu üc egitim kurumundan aldigi bilgileri ögrenir, onlarda gördügü kisiligi kazanir, onlarin kültürü ile kültürlenirdi. Buna artik ister istemez medyayi da katmak zorundayiz. Kimileri medyayi cevre faktörüne baglayabilirler. Fakat bugün medyanin etki sahasi ve oynadigi rol itibariyle dördüncü bir egitim araci oldugu aciktir.

Üstelik medya bütün ülkelerde "dördüncü güc" olarak niteleniyor. Bunun anlami, devlet icinde devlet gibi bir sey. Hem yönetime etki ediyor, hem topluma yön veriyor, hem de kendisi istedigi gündemi belirleyebiliyor.

Yine bir cok ülkede basin (medya) ile gizli güclerin, basin (medya) ile hükümet güclerinin ortaklasa calistigi bilinen bir konudur.

Bizim konumuz hangi ülkede ne gibi karanlik islere karistigi degil. Farkli ülkelerde basin, olumlu hizmetlere araci olmustur. Kamuoyunu bir cok acidan aydinlatmis, dise dokunur haberleri insanlara iletmis, faydali bilgileri onlarin gündemine sokmus, onlari kendi sorunlarina bakmalari konusunda tesvik etmistir. Bütün bunlar süphesiz basin denilen gercegin varlik sebebidir. Bir cok insan basini farkli mecralarda aramak istemiyor. Basin, yukaridaki hizmetleri yapmak icin vardir. Bu hizmetlerin sunulmasi medya araciligiyla mümkündür. Basina sahip kuruluslarin bunu böyle algilamalari, bu dogrultuda faaliyet yapmalari prensip itibariyle bir görevdir.

Ama gelin görün ki medya, bir cok ülkede bu hizmetleri hep ikinci plana atar, bu hizmetleri yapar görünerek baska alanlarda faaliyet gösterir. Gücünü kisisel cikarlar ugruna kullanir. Kamuoyunu aydinlatma yerine kamuoyunu yönlendirme ve aldatma yönünde kullanir. Cogu yerde basin ideolojilerin ve rejimlerin propoganda aracidir.

Bugün hic kimse medya denilen olayin yukaridaki iyi niyet icerisinde oldugunu, masum masum kamuoyunu aydinlattigini, milletlerin müsterek sesi oldugunu iddia edemez.

Böyle bir iddia, icinde bulundugumuz gerceklerle uyusmaz. Basinin bugün icra ettigi görev yani yaptiklari bütün dünya kamuoyunu olumsuz yönde etkilerken, hic kimse masum bir sekilde efendim biz basin olarak kamuoyunu aydinlatiyoruz dememeli. Cünkü gercekler, daha dogrusu medyanin rolü ve yaptiklari ortadadir.

Ister gazete olayina, ister televizyon olayina, ister haber ajanslarina ve haber toplayip yayma anlayislarina bakiniz, hepsinin kendi amaclari dogrultusunda faaliyet yaptiklarini, herkesin kendi cikari ve inandigi degerleri yayginlastirma dogrultusunda yayin yaptiklarini göreceksiniz. Bir cok basin kurulusu elinde tuttugu gücü baskalarina etki etmek, baskalarini mat etmek, menfaatini büyütmek, etki sahasini genisletmek ugruna kullanmaktadir.

Zengin ülkeler iletisim alaninda da öbürleriyle kiyas edilemeyecek kadar ileri bulunmaktadirlar. Televizyon yayinlarinin en azindan kitalararasi cogu onlarin tekelindedir. Bütün dünyaya haber satan ajanslar onlarin elindedir. Zengin ülkelerde gazete ve dergilerin tirajlari büyük boyutlardadir. Öyle anlar oluyor ki, bütün dünya onlarin duyurmak istediklerini duyuyor, bütün dünyanin gündemini onlar belirleyebiliyor.

Bunun emperyalist ülkelerin genel siyasetiyle baglantili oldugunu biliyoruz. Dünya siyasetine hakim olan güclerin, etkili olduklari bölgelere iletisim yönünden de hakim olduklarini görmekteyiz. Süphesiz baskalarinin kültürünü benimseyen, baskalarini üstün gören halklar, üstün gördüklerinin medyasinin da etkisinde kalacaktir.

Kendi ülkemizde basinin yüzelli yildir neyin temsilcisi oldugu, neyin propogandasini yaptigi, kimlerin sözcüsü oldugu, kimlerin lehine faaliyet yaptigi aciktir. Ülkemiz basini, basindan beri halkin karsisinda, halkin degerlerinin karsisinda, halkin cikarinin karsisinda, ama hep birilerinin cikarlarinin ve dünya görüsünün yaninda olmustur. Iyilere ve iyi oldugu kadar gercek basin görevini yapanlara sözümüz yoktur.

Ancak, kirli odaklarin ve karanlik ideolojilerin, emperyalizmin ve onlarin yerli usaklarinin sözcülügünü yapan, onlarin kafa yapilarini millete dayatan, milletin ahlakini bozmak icin elinden geleni yapan, dalaleti ve inkarciligi hayat anlayisi diye sunan, bizim günah bildigimizi fazilet diye durmadan savunan, bu dogrultuda bir anlayisin yilmayan silahsörlügünü yapan medyaya söyleyecek cok sözümüz olmali.

Dünya kamuoyunu etkileyen güclü basin odaklarinin olaylari ne kadar tersyüz edip gösterdiklerini anlamak gerekir. Bagli olduklari mihrak ve rejimlerin cikari icin nice yalanlar uydurduklarini, önemsiz seyleri allayip pullayip cok önemli gibi takdim ettiklerini, her bakimdan bati emperyalizmininin ve kültürünün yayginlasmasi icin her yolu denediklerini bilmemiz gerek.

Baktigimiz televizyon kanallari, okudugumuz gazete ve dergiler ve diger iletisim araclari bu acidan degerlendirilmeli.

Onlar islerine gelen haberi yüksek sesle duyururlar, ama islerine gelmeyen haberleri es gecerler. Onlar, tarihi gercekleri tersyüz edebilir, masa basi montajlarla aki kara, karayi ak olarak yutturabilirler.

Örneklerini hem ülkemiz basininda hem de dünya basininda cok defalar gördük.

Fransa kiyilarinda kac yil önce kaza yapan bir gemiden sizan petrol yüzünden ölmeye yüz tutmus bir karabatagi, yillar sonra Saddam´i vahsi göstermek icin kullanabilirler. (Saddam petrol kuyularini havaya ucurmus, sizan petrol de kuslara zarar vermis(!) Emperyalistlerin yüzbinlerce ton bombasindan hic kimse zarar görmemis gibi.)

Ayni basin, Saddam´in Halepce´de bogdugu bes bin insandan zamaninda hic söz etmez. Cünkü Saddam o gün onlar icin savasiyordu.

Ayni medya, BosnaHersek´te tarihin en korkunc katliamlarindan biri olurken olayi gecistirmeye, normal savas sartlari demeye calisiyordu. Ancak sirplardan yirmi asker birden ölünce hepsi ayaga kalkti. Bosnalilarin yaptigi bile henüz belli olmadan hep bir agizdan müslümanlari cinayetle suclamaya basladilar. Gectigimiz Ramazan ayinda Filistin isgal bölgesinde elHalil´de Hz. Ismail camiinde yüzden fazla insan sabah namazinda katliam edilirken, olayi kücük basliklarla gecistiren bu münafiklar, Telaviv´deki otobüs bombalama olayini gözyaslariyla, agitlarla, birinci sayfadan, en önemli olay olarak verdiler. Bütün istikbar gücleri ve onlarin yandaslari da bassagligi yarisina girdiler.

Terör kötü bir sey iddiasi tutarli bir iddiadir. Ama hangi eylem terördür? Kimdir terörist? Isine geldigi gibi propoganda yapiyor. Eline mikrofonu geciren esip savuruyor.

Yetmis senedir Ortadoguyu kan gölüne ceviren, yüzbinlerce insanin canini yakan, evsiz barksiz birakan, evlerini en vahsi metodlarla yikan, kollarini kamera önünde kiran alcaklar her nedense terör damgasi yemiyor.

Basini örten bir kac kiz cocugunu fundamentalist ilan eden bu saskinlar, insanligi tehdit eden fuhsu, kadinlarin pazar mali haline getirilmesini ve istismar edilmelerini nasil oluyorsa kadin haklari diye gösteriyorlar.

Medya´nin kurnazligina, kötü niyetine ve verdigi zararlara iliskin milyonlarca örnek bulmak mümkün. Bir kac örnekle dikkatleri yapilanlara cekmek istedim. Onlarin ikiyüzlülüklerini, abartici tavirlarini, topluma ve kisilere verdikleri zararlari, hatta Islam ülkelerinde yaptiklari tahribati anlatmaya bu dergi sayfalari yetmez.

Haberlerin kaynagini tahkik etmek, duydugumuz seylerin dogru mu yanlis mi oldugunu ögrenmek, duydugumuz veya okudugumuz bir haberle bir topluma veya kisiye zarar vermemek, onlarin hakkinda yanlis düsünmemek Kur´ani bir emirdir.

Cagimizin etki araclarindan en önemlisi olan medyanin zararina ve yanlis yönlendirmelerine dikkat etmek zorundayiz. Bizden olan, bizi ve müstaz´af insanlari savunan, bizim degerlerimize sahip cikan medyayi desteklemek, sayilarini artirmak en önemli islerimizden olmali.

Türk Basini Nereye Gidiyor?

Abdurrahman Dilipak

Son günlerde cokca konusulan konulardan biri de bu? Türk basini nereye gidiyor..?

Basinda korkunc bir güven krizi yasaniyor. Tirajlar hizla düsüyor. Kimine göre bu düsüsün asil sebebi yasanan güven krizi, kimine göre ise sebebi acik: Ekonomik güclükler.

Daha kisa bir süre önce herbiri bir milyonun üzerine firlayan Sabah, Hürriyet, Milliyet gibi gazeteler, bu gün 400 bin seviyesine kadar gerilemis bulunuyor. Son promosyonla bu rakam yeniden 800 binler seviyesine yükselse de bu trajin kalici olmadigi acik bir gercek. Kampanya süresi disinda bu gazetelerin 300 bin seviyesine kadar gerilemesi bekleniyor.

Bir ononbes sene öncesine kadar ciddi bir varlik gösteremeyen Islami kesimdeki gazetelerde ise ciddi traj artislari gözleniyor. Bu arada Günes tamamen tasfiye olurken, Tercüman, Günaydin gibi bir dönemin yüksek trajli gazeteleri cok düsük bir seviyede yayinlarini sürdürüyorlar.

Bu arada hizli bir yükselise gecen Türkiye bir zamanlar bir milyon seviyesine kadar yükselirken bu gün 300 bin seviyesine kadar gerilemis durumda. Yayin politikasindaki degisiklik nedeni ile Türkiyenin daha bir süre traj kaybina devam edecegi anlasiliyor.

Zaman gazetesinin traji ise 250 binlerde bir durgunluk seviyesine girdi. Zaman, Türkiye, Milli Gazete ve Vakitin toplam trajlari birbirine cok yakin ve 2530.000 civarinda.

Islami kesimde haftalik Cuma, Selam, Yörünge ve Mesaj yayinlarini sürdürürken, daha önce bir süre haftalik olarak yayinlanan Izlenim yeniden aylik olarak yayin hayatina girdi.

Yeni yayin dönemine girerken aylik dergilerin önemli bir bölümü kapanirken, digerlerinde de ciddi bir traj kaybi gözlendi.

Bu arada BBP´nin cizgisinde yayin yapacak yeni bir gazetenin gündemde oldugu ileri sürülüyor. Milliyetin, Nazli Ilicagin yönetiminde Yeni Tercüman adi ile yeni bir gazete cikartma hazirligi icinde oldugu da gelen haberler arasinda. Bu arada MHP´nin yükselen grafigine bagli olarak Ortadogu gazetesi de 20.000 ler seviyesinde bir traja sahip. Yeni Asya ve Moral FM bir yandan gazete, öte yandan dergi, kitap ve Radyo yayinlari ile kitlelere ulasma cabasinda. Özgür Ülke de bilinen trajini korumaya devam ediyor.

Sabahin trilyonlarla ifade edilen borcu her an gazetenin bir krize girmesine sebep olabilir. Bu arada Hürriyet ve Cumhuriyet el degistirerek Milliyetin kontrolüne girmis durumda. Bu arada yeni yayin hayatina giren Ilicagin oglu tarafindan büyük reklamlarla cikartilan Aksam gazetesi ise ölü dogdu.

Televizyon cephesi de oldukca karisik. Islami kesime yönelik yayin yapan TGRT hizli bir politika degisikligine gitti. Zaman cizgisinde yayin yapan Samanyolu ise hamle hazirliginda. Istanbul icine yer istasyonlari ile yayin yapan Kanal 7 ise Ankara´yi da icine alacak yeni bir hamle hazirliginda. Bu arada Mesaj TV Ankara´dan sonra Istanbulda da deneme yayinlarina basladi. Vakit gazetesi sahibi Mustafa Karahasanoglu´nun de benzer bir TV istasyonu icin hazirlik yaptigi gelen haberler arasinda.

Yine yer istasyonlari ile yaygin bir yayin agina sahip Flas TV ise yeni bir hamleye hazirlaniyor. Show ve Kanal D el degistirdi. Show Koca yakin cevrelerin denetimine girerken Kanal D Sahenlere gitti. Kanal 6 daki kriz sürüyor. ATV, HBB, Inter Star yayinlarini sürdürüyor. Sadece müzikli yayin yapan Kral TV ve dekorderli yayin yapan sinema kanali Cine 5 tüm tepkilere ragmen yayinini sürdürüyor.

Önümüzdeki günlerde bir ara secim yasanacak olmasi, arkasindan bir erken secimin gündeme gelmesi ile basinin önemi artmis gözüküyor.

Hangi gazetenin trajinin ne oldugu, hangi TV kanalinin ne kadar izlendigi, politikacilar acisindan oldugu kadar isadamlarinin da ilgisini ceken bir konu. Ayni sekilde bu konu Kamuoyunu belli bir istikamete yaniltmak isteyen ic ve dis bir cok güc odagini yakindan ilgilendiriyor. Böylece basin halkin parasi ile beslenen ve fakat belli ekonomik ve siyasi cikarlar karsiliginda toplumun zaman zaman aldatilmasina varan yönlendirmenin bir manüpülasyon araci haline gelmektedir.

Basin bu günkü sekli ile kamuoyunun serbest olusumuna hizmet edecek dopdogru ve dürüst habercilik yerine, müttefiklerinin basarilarini abartan, rakiplerini yildirmak ve cökertmek icin gerektiginde yalan ve iftiraya basvuran bir tehdit, santaj ve misyonerlik kurumuna dönmüs durumda. Toplumun dikkatlerini gercek olaylar üzerine degil, belli politik tercihlere göre yönlendirmeyi hedefleyen bir yayin politikasi izlemektedir.

Aslinda size kuponlarla armaganlar yaninda sunulan gazeteniz, sizin politik tercihlerinizi, tüketim egiliminizi belli standartlara göre yönlendirmek üzere konumlandirilmistir. Kötü bir gazete sizin paranizla beslenen ve gözünüzü oymak icin bekleyen karga gibidir.

Promosyon gazete sahiplerinin gazete okurlarina verdigi rüsvettir.

Simdi iste tam o zamani yasiyoruz ki, selam verdigimizde insanlar sizin selaminizi rüsvet degildir diye almamaktadirlar.

Gazete alirken bir bakima oy kullandiginizi unutmayin.

Her gün bir gazete, haftada bir dergi, ayda bir kitap okumadan dünyada olup bitenleri anlamak mümkün degil.

Yine unutmayin ki, bir cok aliskanlik gibi gazete aliskanligi da zihinsel tembellige yol acabilir. Siz yaptiginiz isi tekrar tekrar kontrol edin. Sözü dinleyin dogrusuna sahip cikin, iki gününüzü bir birine es kilmama iradesi ile herseyin daha iyisini isteyin. Daha iyiye, güzele sahip olmak, gelismek istiyorsaniz buna mecbursunuz. Kiyaslayin, soru sorun, daha iyisini almak istediginiz seyin bedelini ödemeye hazir olun. Kaliteli seyler genellikle pahalidir. Ve unutmayin ki, gazete sahipleri aptal degildir. Kendileri daha fazla kazanmayi umut etmedikce size o armaganlari vermezler. Cünkü onlar da bilirler ki, "kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez". Siz kücük armaganlar kazanirken, onlar büyük kazanclar hayal etmektedirler. Sizin onlari sevdiginiz ve onlara güvendiginiz kadar onlar sizi sevmez ve güvenmezler ve size bir vefa ve minnet duygusu da beslemezler. Cünkü onlarin büyük davalari ve hesaplari vardir. Büyük dava ve büyük cikarlar ugruna siradan insanlari feda etmek o kadar zor olmasa gerekir.

14 Yil Sonra 12 Eylül

               Zafer Gençosman

Osmanli toplumunu dininden, tarihinden, kültür ve Islam medeniyetinden koparip, batiya güdümlü ücretsiz bir köle haline getirmenin kurumlastirilip, örgütlenerek bir devlet haline getirildigi sistemin adi Laik Kemalist sistemdir.

Bu sistem; kuruldugu tarihten itibaren kendisine muhalif olan tüm dini, kültürel ve siyasal odaklari darbeci bir devlet terörü, baskici zulmedici diktatör bir mantikla susturmanin insanlik disi usullerini uygulamakla simdiye kadar ayakta durmayi basarmistir. Darbecilik, diktatörlük, baski ve zulüm bu sistemin vazgecilmez temel unsurlarindan olagelmistir zamanimiza kadar.

Müslüman halklarin inanc, iman ve aksiyonunu dipcik ve süngü yoluyla susturmaya, kendi bati güdümlü, halkiyla barismamis, halktan ve halkin öz degerlerinden cok uzak sistemlerini körü körüne kabul ettirip itaat ettirmeye yönelik baskilar neticesinde müslüman halklarla kemalist laik sistemin arasinda geri dönüsü olmayan ucurumlar acilmistir.

Müslüman halklari tek tip, yozlasmis, kisiliksiz, kimliksiz, tarihsiz, at gözlüklü laik kemalist koyun sürüleri haline getirmek icin bu sistem tikandigi her zamanda fasist askeri darbelere basvurmus ve kurulusundan bu yanaki darbeci devlet terörü gelenegini sürdürmüstür.

Ülkemizde meydana gelen bu darbeler ise nedense demokrasi havariligini kimseye kaptirma niyetinde olmayan batili ülkelerce hep desteklenmis, tesviklenmis ve övülmüstür.

T.C. birinci millet meclisinin kapatilmasi, tek partili dönem diktatoryasi, 1960 ihtilali, 12 Mart muhtirasi, 12 Eylül 1980 askeri darbesi, kokusmus rejimi kurtarma adina yapilan bati güdümlü senaryolarin ülkemizde askeri darbeler olarak yansimalaridir.

T.C.´nin kurulusunda, müslüman halkin özdegerlerine taban tabana zit olan devrimlerin yapilmasinda, bir toplumun tarihini toptan inkar edip, 1923´le tarihi baslatmakta, insanimizi tarihinden koparip kimliksiz, hedefsiz, gayesiz bir hale getirip soysuzlastirip yozlastirilmasinda askeri baski ve darbelerin unutulmaz büyük izleri vardir.

Osmanlilarda Islam düsmanligi, bati köleligi ve irkciliklariyla meshur jön Türklerle basliyor darbecilik, T.C. kurulduktan sonra da devam etmis, zamanimiza kadar da bu gelenek ayni mantik ve anlayisla sürmüs, T.C. hükümetleri ve millet meclisleri de devletin üstünde ayri bir gizli devlet konumunda olan bu darbeci, cuntaci diktatörlerin tasaronlugunu yapmistir.

Halbuki bir ülkenin ordusu, o ülkeyi icteki; hainlere, distaki; düsmanlarin hile ve tuzaklarina, oyun ve saldirilarina karsi koymak, onlara karsi caydirici bir rol oynamak, ülke insaninin ise; dinini, namusunu, canini, malini, vatanini korumak ve müdafaa etmek icin vardir. Halkiyla barismamis, batidan ithal edilmis, özdegerlerimize ters bir sistemi kurtarma adina orduyla halki karsi karsiya getirmek, sistemi kabul etmeyen müslüman halkla ordunun arasini acmaktan baska hicbir ise yaramaz.

Tarih boyu din, kültür ve medeniyetimizin düsmanlari olan batililarin hosuna gitmek, onlardan kredi kopararak rejimi kurtarmak v.s. icin yapilan askeri darbeler düsmanlarimizin isini kolaylastiran, onlara moral veren, halkimizin gelecegini karartan talihsiz gelismeler ve tarihin affetmeyecegi birer kara lekelerdir.

Dünyanin neresinde olursa olsun, yapilan tüm askeri darbeler kokusmus düzenler icin pansuman tedbirlerdir.

Bunlarin hepsi halki kurtarma, halka yardimci olma adina yapilsa bile, aslinda halka zulmeden bir avuc mutlu azinligi memnun eden, sahte kahramanlar ve zalim diktatörleri meydana getiren baski ve zulüm hareketleridir.

Stalin, Salvator Allende, Pinocet, Nasir ve Inönü gibi diktatörler ve onlarin yolunu izleyen cömezleri zorla kendilerini kahraman kabul ettirseler bile, halklarin yüreginde lanetlenen adi, sahsiyetsiz diktatörler olarak kalacaklardir.

14 yil sonra 12 Eylül´ün görünen zararlari kisaca söyle siralanabilir:

1-Bir cok askeri darbelerde oldugu gibi, 12 Eylül cuntacilari kendilerine muhalif olan tüm muhalefet odaklarini susturup, düsündügünü konusup, yazamayan, fikrini söyleyemeyen, sagir, kör ve dilsiz Türkiye olusturmuslardir. Böylece ortalik yagci ve alkisci sahtekarlarla dolmustur.

2-Komünist rejimlerde oldugu gibi tek tip, tek kalip, laik kemalist bir toplum olusturulmaya calisilmis, siyasal ve ekonomik alanda tekellesmeye gidilmistir.

3-Laik kemalist olmayan tüm düsünce, fikir ve hareketlere firsat verilmemis, salt bir diktatörlük, askeri bir baski rejimi uygulanmistir.

4-Topluma önce baski uygulanip sindirilmesi, etkisiz, tepkisiz bir toplum olusturularak, halkin yozlastirilmasi, daha sonra da sekilsizlestirilip soysuzlastirilmasi icin siyasi ve kültürel baskilar uygulanmistir.

5-Devletin yasaklarina körü körüne uyan, onun disinda herseyi yapmakta serbest olan, egoist, kimliksiz, düsüncesiz bir insan tipi meydana getirilmeye calisilmistir.

6-Okullar, camiler, is yerleri, daireler askeri kislalar haline getirilmis, kisla mantigiyla yönetilmeye özen gösterilmistir.

7-Mustafa Kemal egitim kurumlarinda (hasa) ilah mesabesine cikarilmak istenmis, Allah c.c. ile, Rasulullah ile yaristirilmak, denklestirilmeye calismak denenmistir. Modern bir putperestlik dayatilmistir.

8-Emperyalist bati kültürü tüm cirkefligi ile hayat tarzi olarak topluma sunulmus, mide ile beyni yer degismis bir toplum tipi ortaya cikarilmak istenmistir.

9-Askeri diktatör anlayisi Güneydogudaki PKK hareketini gerilla hareketi noktasina getirmis, silahli bir örgüt olarak ortaya cikmasina dolayli olarak yardimci olmustur.

10-Devletin tüm kurum ve kuruluslari ordu ve ordu mensuplarina, emeklilerine peskes cekilen otlaklar, arpaliklar haline getirilmistir.

11-Dürüst memur ve bürokratlar dar anlayis ve görüsle görevinden alinmis veya yetkisiz, etkisiz yerlere getirilerek devlet bürokrasisi ve sistemi soygunculara, vurgunculara, kalpazanlara teslim edilmistir. Rüsvet vermeyenler vatan haini, almayanlar devlet düsmani imis gibi bir mantik gizlice iktidarlari sömürmüstür.

12-KemalistLaik rejimin kendi besledigi, egittigi, büyüttügü sonra dögüstürüp vurusturdugu sol ve sagci genclerle, müslüman genclere hücrelerde, iskencehanelerde haksiz yere zulmetmistir.

13-Beceriksiz, tecrübesiz, sadece emir almayi bilen, generallerin ve emeklilerinin elinde dis politika onursuz, taklitci, endise bezirgani, demogoji cigirtkanligi yapan, Wasington güdümlü zavalli bir konuma düsmüstür.

14-Askerjandarmapolis üclüsü, diktatörlerin masasi konumuna düstügü icin halkin gözünden düsmüstür.

14 yil sonra Türkiye´nin müslüman halki, darbecilerin bütün gücleriyle olusturmak istedigi insan tipine zit bir konumda, hizli bir Islami degisimle tarihi misyonlarini yerine getirmek icin laik kemalist rejim taraftarlarini degil, onlara zit hareketlere yönelmislerdir.

Artik askeri darbeciler bundan böyle halkin istedigi kulvarda kosacaklar veya yeni darbe senaryolari üreteceklerdir.

Halkin inanc ve özgür iradesine karsi cikan hangi güc olursa olsun bir gün mutlaka yenilip yok olmaya mahkum olacaktir.

Gecmisten ders alip akillanmayanlari gelecek olan musibetler uslandirir.

TC Çikmazi Ve Yeni Ufuklar Illuzyon

                      Arif Altunbas

1923´ten buyana basta kendi insanina, dinine, tarihine kültür ve medeniyetine yabanci ve hatta düsmanca davranan, sonra yüzyillardir kendisiyle kader birligi yapmis olan Islam ülkelerine, Balkanlardaki müslüman kökenli azinliklara, Kafkaslardaki, Ortaasya´daki ayni dil, millet, din ve kültür köklerimizden gelen uluslara, uzak dogudaki, Avrupa, Afrika ve Amerika´daki azinlik halinde yasayan cok uluslu müslümanlara ölü sessizligiyle ilgisiz kalan, onlarla herhangibir iliskiye girme konusunda batililardan ve Rusya´dan icazet almayi kendisi icin görev bilen, hatta böyle bir iliskiyi kendisine dert edinmeyen bir T.C. ic ve dis politikasi tükenisin baslangicini yasamaktadir.

1923´le baslayan T.C. devleti yetkilileri sanli tarihimize ait ne varsa hepsini inkar ederek, binlerce yillik tarihimizi köksüz, güdük, sahsiyetsiz, makam ve mevki cikarlari ugruna batili efendilerine sirin görünme adina 70 yillik dar bir döneme sigdirmaya calismislardir.

Inatla, zorla, baski ve zulümlerle insanimiz, kendi tarihinden, öz kültür ve medeniyetinden koparilmak istenerek, batililarin arzulari ve yönlendirmeleri cizgisinde batililastirilmak istenmistir.

Devrim adina yapilan tüm uygulamalar, batili efendilerin planladigi, programladigi, bizi kendi öz ve tarihimizden koparmanin sinsi oyunlari, Islam toplumuna karsi uyguladiklari soguk savasin bir uzantisi idi. Bu sinsi yozlastirma, soysuzlastirma operasyonlari halki müslüman olan ülkelerdeki batinin ücretsiz köleleri, ülkelerimizin sahte kahramanlari yerli münafiklarca harfi harfine baski ve zulümlerle uygulandi. Batililar ise; planlarini eksiksiz uygulayanlari kahramanlar olarak dünyaya tanitip, ödüllendirdiler. Halki müslüman ülkelerin insanlari bu zoraki uygulamalar altinda inim inim inlerken, ic cekisme ve tartismalarla ugrasirken, yeni bir yazi sekline, kültüre, hayat tarzina alistirilmaya, medeniyetinden koparilmaya özendirilirken, batili sanayi ve teknolojide, ticaret ve askeri konularda devlestikce devlesti.

Batidan ithal edilerek halki müslüman ülkelerin basina getirilen bati usagi idareciler, politikaci ve bürokratlar sayesinde ülkelerimizin milli sanayileri, kalkinma programlari, politikalari ve devletin tüm isleyis ve yürüyüs tarzi, ordu ve kolluk kuvvetlerinin yetistirilme sekli, egitim ve ögretimi batiya indekslendi. Kalbi müslüman ve Allah´a teslim, kafasi batili ve batiya teslim iki yüzlü bir insan tipi yetistirilmeye özen gösterildi. Yüzyillardir Islam medeniyeti icin de yogrulmus, onunla bütünlesmis bir toplum kisa bir zaman icinde kendi öz degerlerinden ve kültüründen koparilmak istenmesini bastan beri farkeden halkimizla devletin arasi, T.C.´nin hicbir döneminde barIsIk olmamistir. Devrimlere karsi cikma, M. Kemal´e hakaret bahanesiyle müslüman halkin dipcik ve süngü zoruyla Allah, Islam ve kendi kültür ve medeniyetimizle olan ilgisi dolayli yönlerden koparilmak istendi. Allah demek, Kur´an okumak, Seriat, Ümmet... kelimelerini telaffuz etmenin bile yasak edildigi, camilerin kapatilip hayvan ahirlari haline getirildigi dönemlerde müslüman halkimizin hakli itirazlari kemalist laiklerce isyan olarak nitelendirilip, yanlis propogandalarla halkimiz ayaklanan asiler pozisyonuna düsürülerek, toplu katliamlara, idamlara, kursuna dizilmelere mahkum edildi. Ve böylece T.C. rejimi ve onun uzaktan güdümlü hükümetleri, kolluk kuvvetleri ile halkimizin arasi iyice acilmistir. Peygamber ocagi olarak bilinen ordu, Allah´a, Peygamber´e, Kur´an´a, Din´e, kendi tarihimize sahip cikanlara baski yapmakta alet olarak kullanildigi icin, halk arasinda isgal ordusu gibi görülmeye baslandi. PKK karsisindaki siyasi ve askeri basarisizliginin temel sebeplerinden biri budur. Cünkü; halkimizin, doguda, ayet ve hadisler yazili bildirileri helikopterlerle yerlesim bölgelerine atarak halktan din adina destek isteyen, batida üniversitelerde ayet ve hadise uydugu icin örtünen kiz cocuklarini üniversiteye sokmayan asker ve polise ve onlari bu islere alet eden rejime, hükümetlere ve politikacilara güveni kalmamistir.

T.C. rejimi; Allah´in hükümleriyle, kendi anayasasini, Peygamberin ölcüleriyle, M. Kemal´in ilkelerini boy ölcüstürmeye kalktikca, müslüman halk yerini Allah ve Peygamberin yaninda almistir.

Ve böylece, batililarin ülkemizdeki usaklarina uygulattirmaya calistiklari ithal T.C. rejimi ve onun kukla hükümetleri, halkin alin terlerini, emeklerini kokteyllerde, bar ve pavyonlarda yiyen, dis güclere, yerli ve yabanci ihale mafyalarina, partizan dostlarina, akrabalarina, kalpazanlara, rüsvetcilere, kurum ve kuruluslariyla peskes ceken T.C. simdi IMF´nin suni solunumlariyla ayakta durmaktadir. T.C. hükümetleri dis borclanmalarinin faizini ödeyebilmek icin yeniden faizle para almaktadir. Memurunun maasini verebilmek, ordu harcamalarini karsilayabilmek icin IMF´nin önünde adeta ona rüku ve secde eder duruma gelmistir.

T.C. tüm kurum ve kuruluslariyla halktan kopuk, kendi halkina ve halkinin dinine, kültürüne, tarih ve medeniyetine samimi olarak sahip cikmadikca onun eriyisini, yok olusunu sevgili dostlari ABD ve batililar da önleyemeyeceklerdir. Zaten bu dostlarinin planlari, programlari T.C.´yi bu cikmazlara sürüklemistir. Cünkü T.C.´nin güclü olmasi onlarin menfaatlerine ters düsmektedir. Surasi iyi bilinmelidir ki; müslüman Türkiye halki toptan irtidat etmedikce batililar, onun kalkinmasini, büyümesini asla istemezler. Batililarin düsmanligi T.C.´nin kurum ve kuruluslarina degil, bir türlü batiya integre olamayan, gittikce serpilip, gelisen, iktidar olmaya, yeryüzündeki müslümanlari bir bayrak altinda toplamaya namzet Türkiye müslümanlaridir.

Rejimin tükenisi ve iflasi karsisinda telasa kapilan ithal idareci, yönetici ve politikacilar kokusmus sistemlerini ayakta tutabilmek, icine düstükleri girdaptan kurtulabilmek icin, batili efendilerinin de tesvikiyle yeni ufuklar aramaktadirlar.

Arap Birligi adiyla; Araplari bir araya getirme bir güc olma yerine, Araplari birbirine düsman eden, sürtüstüren kukla bir kurulusu kurduran batililar, simdi de hicbir etkinligi, otoritesi ve yaptirim gücüne sahip olmayan, olmayacak olan bir Türk Birligini kurdurmanin hesaplarindadirlar.

Arap Birligi kurulusundan simdiye kadar Araplarin hicbir problemini cözememis, sadece havanda su dövmüstür.

Halklarimizin ortak dini ve bizleri kardes yapan Islam´i dislayan bir Türk Birliginin de, Arap birliginden farkli bir yani olmayacaktir. ABD´nin Ortadogu´ya kesin olarak yerlesmesine, IrakIran, IrakKuveyt v.s. savaslarin cikarilmasina, petrol bölgelerinin ve deniz ulasim yollarinin ABD kontrolüne gecmesine Arap Birligi´nin reaksiyonu veya katkisi ne oldu ise, Türk Birligi´nin de fonksiyonu ondan fazla olmayacaktir.

Türki devletlerin dünkü; KGB´li komunist, bugünkü; milliyetci iki yüzlü idarecileriyle bastan beri halki ile barIsIk olmamis, halkinin kutsal degerlerine küfretmis T.C.´nin cifte standartli idarecileri arasinda kurulacak ayni dil, tarih kökenli ve ticari menfaatlere dayanan bir birlik anlayisinin hangi halklara hizmet getirecegi, hangi halklari kaynastiracagi düsündürücüdür. Kendi sinirlari icindeki halklari kardes yapamayan bir Türkiye, dünya Türk devletlerini kendi etrafinda hangi mantikla toplayacaktir? Kendi ekonomisini, politikasini, kültürünü ve hayat tarzini batililara ihale etmis bir Türkiye, hangi anlayisla bu ülkeleri bir kültür catisi ve bir bayrak altinda toplayacaktir? Kendisi iflasin esiginde olan bir Türkiye öteki kardeslerine ne ile, nasil yardim edecektir? Hep batidan emir almaya alismis bir Türkiye, kardes ülkeleri hangi bagimsiz ilkeler etrafinda toplayacaktir? Kendisi köleligi pesinen kabullenmis bir Türkiye hangi özgür ülkelere, hangi yüzle önderlik edecektir?

Bu birligin ilkelerinde ayni dine mensup ifadesi özellikle dislanmistir. Halbuki, ülkelerin medeniyetlerin, kültürlerin mayasi dindir. Dini dislayan sadece kuru bir irk unsuru, kaypak, menfaatci bir ticari anlayis üzerine kurulan birliklerin ömrü; dogarken ölmektir. Böyle bir birlik; ABD´nin yeni dünya sisteminde Türkiye´ye bictigi, dikta ettirdigi süper güclerin isini kolaylastiran sömürü ve menfaat alanlarini genisleten bir olusumdur. Türkiye yeni ufuklar ve umutlar ümidiyle süper güclerin Türki ülkelerdeki tasaronluguna soyundugunun farkinda degildir. Simdiye kadar batililarin jandarmaligini üslenerek, yillik bütcesinin % 40 ile 50´sini askeri harcamalara ayirip girtlagina kadar borca dalan Türkiye, bundan sonra da batililarin Ortaasya pazarlarina girebilmeleri icin köprü görevi yapmak zorunda kalacaktir. Cünkü; rejimin cöküsünü, tükenisini frenleyebilmek, durdurabilmek icin simdiye kadar oldugu gibi bundan sonra da batinin askeri, siyasi ekonomik destegine muhtac olan Türkiye´nin kendini kurtarma adina tecrübesiz fakat yeralti ve üstü zenginlikleriyle bezenmis kardes Ortaasya ülkelerini, onun bakir pazarlarini sömürgeci batili dostlarina parsellemenin tarihi bir yanilgisini veya korkunc bir ihanetini islemektedir.

Yeni ufuklar aramak; kardes ülkeleri yabanci sömürgecilere peskes cektirmek olmamalidir. Daha dün Rusya komunizminin esaret boyundurugundan kurtulan bu kardes ülkeleri ucuz hesaplara kurban ederek, kapitalist sömürgeci, isgalci batinin insafsiz merhametine terkedilmemelidir.

Laik-kemalist rejimin tikanan damarlarina taze kan bulma, iflasini geciktirme adina dis dünyaya gözlerini yeni acmis kardes ülkelerle akrep ve kurbaga trajedisini oynamamalidir.

Kemalizmde Komunizm gibi beseri bir sistemdir. Elbet bir gün gidicidir. Sistem ne olursa olsun, halklarin kardesligi, birbirine bagliligi, sevgisi ise kusaktan kusaga gelen ve gelecek olan, asla yok edilemeyecek kalici bir gercektir.

Müslümanlari suni sinirlar, ithal rejimler, hain, münafik, satilmis yöneticiler birlik olmaktan, kardes olmaktan asla ayiramamislar ve bundan sonra da ayiramayacaklardir.

T.C. tüm kurum ve kuruluslariyla yillardir sürdürülen yanlis bir gidisati ve ithal bir sistemden dolayi topyekün bir kaos ve cikmazin icindedir.

Halklarimizin dinine, tarihine, kültür ve medeniyetine, öz kimligine ve degerlerine yönelik olmayan yeni ufuklar arayisi, cölde tüm umutlarini seraba baglamis, careleri tükenmis, caresiz bir yolcunun illüzyonundan farksizdir.

T.C. ve onun yetkilileri kurtulusu yanlis kapilarda, yabanci fikir ve düsüncelerde degil samimi bir sekilde tüm varligiyla öz degerlerine kendi gercek kimligine sahip cikmada, halkinin dini olan ISLAM´a topyekün yönelmede aramalidir.

Kurtulus; yabancilarin, düsmanlarin recetelrinde degil, kendi öz halklarini, din kardeslerini bir bayrak altinda toplayacak, bir ideale yönlendirerek, onlari süper güc yapacak. Allah´in c.c. kopma bilmeyen ilahi ipi olan ISLAM´dadir.

Islam´dan baska kurtulus yolu arayanlar serabin, hezimetin, yok olus ve tükenisin aci meyvesine razi olmak zorundadirlar.

Gecmisi iyi anlamadan, gelecek üzerine hesap yapanlar, bu günlerini bosuna tüketirler, geleceklerini ise; bu günden düsmanlarina ipotek olarak verirler.

Ayetlerin Düsündürdükleri "Allah'in Sistemi Allah'in Sistemidir

                          Ali Metin

"Onlardan cogunun günahta, ölcüleri asmakta ve haram yemekte birbirleriyle yaristiklarini görürsün. Yaptiklari sey ne kadar kötüdür. Allah´a bagli bilginleri ile din adamlari bunlari günah söz söylemekten ve haram mal yemekten sakindirsalar ya! Yaptiklari sey ne kadar kötüdür."

Maide Suresi 62-63

Allah´in Sistemi Allah´in Sistemidir -1-

Islam sistemi yahudi toplumundaki isyani, zulmü, sosyal cöküntüyü, kötülüge karsi susmayi tercih etmeleri ve kafirleri dost edinmelerini cirkin bir sekilde gösterip onu elestirmekle Islam cemaatinin saglam, canli, derlitoplu bir yapiya sahip olmasini istemektedir. Zulmün ve isyankarligin her cesidini genel bir nitelik kazanmadan bertaraf etmesi gerektigini dile getirmektedir. Islam toplumunun hakki savunmada saglam olmasini, hakka yöneltilen isyan karsisinda cok hassas davranmasini istemekle, dini korumakla görevlilerin yüklendikleri emaneti gercek anlamda yerine getirmelerini istemektedir. Ilahi kanunlari tatbik esnasinda hic kimseden korkmadan, kimsenin kinamasindan sIkInti duymadan bozgunculuga, zulme, isyankarliga ve kötülüge karsi cikmalarini istemektedir. Tabii ki kötülügün, idareyi ellerine geciren iktidardan, mallari ve zenginlikleri ellerine gecirip küfür babalarinin kucagina tasiyarak peskes cekmelerinden, zorbalardan, rüsvet kimlikleri haline gelmislerden, arzu ve isteklerin pesinden sürüklenen halk kitlelerinden gelmesi arasinda fark yoktur. Allah´in sistemi Allah´in sistemidir. O´na karsi cikanlar da ister yüksek tabakadan, ister asagi tabakadan, isterse kraliyet ailesinden ister bakan safsatasindan olsun farketmez.

Islam bu emanetin geregini yerine getirmeye önem verir. Onun icindir ki, toplum icinde meydana gelen kötülüklere sessiz kalindiginda bütün toplumu cezalandirir. Emaneti genel olarak cemaata verdikten sonra her ferde ayri ayri yükümlülügünü dagitir.

Ebu Davud Abdullah b. Mes´ud´dan Rasulullah (s.a.v.)´in söyle buyurdugunu rivayet eder: "Israilogullarinda ilk meydana gelen zaaf suydu: Onlardan biri kötülük yapan birine rastladiginda, "Ey Adam Allah´tan kork ve yaptigin isi birak, cünkü bunu yapman sana helal degildir" dedi. Fakat ertesi gün tekrar onunla karsilastiginda, bu durum onu beraber yemek, icmek ve oturmaktan alikoymazdi. Onlar böyle yaptiklari icin Allah, onlarin kalplerini birbirine benzetti." Sonra Peygamber "Israilogullarinin kafirleri Davud ve Isa´nin diliyle lanetlendiler..." diye baslayan ayeti okudu ve sonradan sözlerini söyle bagladi: "Allah´a yemin olsun ki, hayir siz iyiligi emredecek kötülüge engel olacaksiniz. Zalimin elini tutup zulüm etmesine engel olacaksiniz ve siz onu dogru yola geri cevirene kadar mücadele edeceksiniz."

Burada Islam´a inanmis bir insanin görevi sadece emri bil ma´ruf nehyi anil münker degildir. Mesele bununla bitmiyor. Onun görevi bu isteklerinde israr etmek, onlara karsi kesin tavir ortaya koymak, kötülügü, fesadi ve zulmü kuvvetle engellemektir.

Bir baska Hadisi Serifte: "Cenabi Allah (c.c.) halkin tümünü belirli bir grubun yaptiklari yüzünden cezalandirmaz. Ne zaman ki, halk arasinda kötülük islenir, onlar da gücleri yettigi halde onu kinamazsa Allah onlarin hepsini tümden cezalandirir." buyurulmaktadir.

Ebu Davud´da bir baska Hadisi Serif: "En üstün cihad zalim bir devlet baskanina karsi dile getirilen dogrudur."

Bu konu bircok ayet ve hadiste sIk sIk vurgulaniyor.

Cünkü cemaatin yapisindaki bu dayanisma öyle saglamdir ki; müslüman cemaat´e bagli birisi baskasinin yaptigi kötülügü gördügü halde bana ne diyemez. Bu toplum fesadin karsisinda öyle bir hak tutkunlugu getiriyor ki; bozgunculugun gelistigini gördügü halde ben ne yapabilirim, basim belaya girer diyemez. Manevi degerlere karsi beslenen sevgi ve tutku, onlari korumak ve savunmak icin Allah´in kendine verdigi emanetin suurunda olmak... Evet bunlarin hepsi müslüman cemaatin dayanaklaridir. Bunlar olmadan hayatta tarifini yaptigimiz Islam cemaati tatli bir rüyadan ileri gidemez.

(devam edecek)

Medine'de Iblisi Tipler Resulullah'a Tanitiliyor

                   Yalçin Içyer

Ve insanlardan kimi var ki, Allah´a ve Ahiret gününe iman ettik derler. Onlar iman etmemislerdir, ancak Allah´a iman edenlere tuzak kurmak istiyorlar. Onlar sadece kendilerine tuzak kurmus oluyorlar da bunun farkinda degillerdir." K.K. 2/910

Mekke imanin izharinin yigitlerinin isi oldugu bir ortam idi. Orada cifte standartlik olamazdi. Iman ve küfür vardi. Böyle ortamlarda kaypak tipler yasayamazlar. Cünkü orada cahiliyye hüküm sürüyordu. Olsa olsa iman edenler kendilerini gizleme durumunda idiler. Nihayet bu durumda olanlar olmustu ki, onlari yerinde isleyecegiz. Medine´ye gelince durum degisti. Cahiliyye gücünü yitirdi ve ikinci plana düstü. Iste bu ortamda biraz sonraki ayetlerde anlatilacak Adem (a.s.) kissasindaki Iblisi oyun gündeme geliyor. Allah (c.c.) hikmeti geregi bu ücüncü taifeyi tüm detaylari ile Rasulüne tanitiyor. Yukarida verdigim ilk ayette imanlarinda bile planli olduklari haber veriliyor. Tabiiki hedefleri TUZAK olacakti. Ama ne garib ki, bu tuzagi kendi aleyhlerinedir de farkinda degiller. Allah c.c. onlari kalp yapisi ile tanitiyor. Onlarin kalbi yapisi söyle: "Onlarin kalblerinde hastalik vardir. Allah onlarin hastaligini artirir. Bu yalanlarindan dolayi onlar icin acikli azap vardir." K.K. 2/10. Bu kalbi marazlardan dolayidir ki, araziye göre renk degistirirler. Yüce feraset sahibi olan Rasulullah´a (s.a.v.) bil detaylariyla anlatilan bu tiplerin tanitilmasi oldukca önemlidir. Bu kisilere Iblisi tipler dedik. Cünkü onun yaklasma bicimini kendilerine metod edinmisler. Rabbimiz ileride gelecek Adem (a.s.) kissalarinda onu söyle tanitiyor: "Seytan (Iblis) onlarin ayip yerlerini ortaya cikarmak icin onlara süphe verdi. Ve onlara söyle dedi: Biliyor musunuz, Rabbiniz iki melek olmayasiniz veya cennette ebedi kalmayasiniz diye bu agaci yasakladi. Böylece onlara yaklasti ve yemin icerek: Ben sizin icin bir nasihatciyim." K.K. 7/2021

Iste insanin atasinin dostu ve nasihatcisi!! Ne dost degil mi? Cenneti kaybettirecek dost. Iblisin bu dostca(!) tuzagi her asirda iman edenlerin karsisina cikarilmistir. Medine´de Rasulullah´in önüne ciktigi gibi. Allah´a ve iman edenlere tuzak pesinde olan bu tipler yeryüzünde fesat cikarirlar. Gerci bunu kabul etmezler. "Onlara yeryüzünde fesat cikarmayin dendiginde, onlar: Bizler islah edicileriz derler. Dikkat edin gercek bozguncular onlardir. Fakat anlayamazlar." K.K. 2/1112. Allah c.c. onlarin gercek fesatcilar olduklarini ilan ediyor. Cünkü onlar bu davranislarini da süsleyerek insanlari kandiriyorlar. Seytan onlara süslü gösteriyor. Onlar da insanlara süslü gösteriyorlar. Günümüzde bunu kavramak daha kolay. Akli, nesli, mali ve hayati fesada ugratan hükümler, rejimler ve ideolojiler modernizm adina insanlara yutturuluyor. Süslü kelimeler bulunuyor. Haklar, hürriyetler v.s. gibi tatli kelimelerle insan kandiriyorlar. Reklam, propoganda onlarin yegane silahidir. Perde arkasini gösterecek bir ipucu vermemek icin tüm cabayi gösteriyorlar. Insanimizda da o kulis sohbetlerini veya planlarini görecek feraset kalmadigi icin meydani bos buluyor ve tüm cirkin davranislarini süslü göstererek ortaya koyuyorlar. Ama herseyi bilen, isiten ve basir olan Allah c.c. onlarin bu cirkin yüzlerini aydinliga cikariyor. "Iman edenlerle karsilastiklari zaman iman ettik derler. Seytanlari ile basbasa kaldiklari zaman asil biz sizdeniz, onlarla alay ediyoruz" K.K. 2/14. "Seytanlari" ifadesi biraz izahi gerektiriyor. Aslinda gayet acik bir ifadedir. "Dostlari", taraftarlari, adamlari v.s. Ubey ibni Selule gözönüne getirilirse mesele daha da kolaylasir. Müslüman oldugunu söyler. Müslümanlarla namaz kilar. Rasulullah´i tasdik ettigini söyler. Ancak Medine´de perde arkasi olusturdugu mahfillerde müminlere sefih der ve onlarla alay ettigini söyler. Hele Mekkeli dostlari ile basbasa kalinca tüm planlarini ortaya koyar ve müminlere en galiz hakaretler yapardi. Evet müslümanlar tarih boyunca bu tipler tarafindan kandirilmis ve oyuna getirilmisler. Dolayisiyla bu kisiliklerin en güzel kavranmasi gerekir. Hem o günki anlamiyla hem de aktuel anlamiyla kavranmali. Mevdudi seyatin ifadesini söyle izah ediyor: Seyatin kelimesiyle burada, Islam´a karsi cikmakta en önde yer alan Arap liderleri kastedilmektedir."(1) Bu tefsir ayetin inis dönemi itibari iledir. Gerci bugünkü Arap önde gelen liderleri icin de ayni seyi kullanabilirsiniz. Onlari göz önüne alirsaniz ayetin bugün inmis gibi oldugunu göreceksiniz. Elmali Hamdi ayetin inisi ile ilgili bazi siyeri olaylari aktariyor. Daha sonra "Seytan" kelimesi üzerinde duruyor. Onun geneli de ifade ettigini belirtiyor. Ve su ifadeyi kullaniyor: "Ayeti Kerime olayin daha derin, daha gizli kaynaklardan cereyan ettigini göstererek, Rasulullah´i ve müminleri aydinlatmis. Bunun icin bircok müfessir bu seytanlarin münafiklarin reisinden baska müsrikerin reislerine ve Ahbara yani yahudi alimlerine isaret olundugunu aktarmistir."(2) Görülüyor ki, ayet liderlere fetva makamligini yapan bel´amlari da icine aliyor. Said Havva tefsirinde "Seyatinihim" ifadesini "Sadafihim=efendileri, Kuberaihim=büyükleri, Ruesaihim=liderleri, reisleri ve kafirlerden, müsrik ve münafiklardan dostlari" anlamini veriyor. Dolayisiyla tüm sahalari kapliyor ifadeleri özetle vermis oluyor.(3)

Anlasilan iki yüzlülügün siyasi veya politik yönü ortaya cikiyor. Rasulullah´a karsi siyasi otoritelerini kaybetmis ve etmekten korkan bu önderler cesitli desiselere basvuruyorlar. Ayetlerin icerigine baktigimizda bile bu tipler kendilerini toplumun ileri gelenleri görüyor ve muvahhid müminleri sefih olarak nitelendiriyorlar. Sefih kelimesi aklimiza güncel bir sürü kelimeyi getiriyor. Tabii onlarin laflari olarak. "Onlara insanlarin iman ettigi gibi siz de iman edin dendiginde; biz o sefihler gibi mi iman ettik veya edelim diyorlar. Dikkat edin asil sefih onlardir. Ancak bilmezler." K.K. 2/13. Liderler, zenginler, sosyetenin ileri gelenleri, yerlesik veya uydurulmus düzen yapicilari ve önderleri hep kendi disindaki insanlara bu gözle bakarlar. Hele bu zavallilar onlarin zulmüne, haksizligina baskaldirmis iseler, bu sefer fetva makamlarini harekete gecirirler ve Islam adina fetvalar verirler. Görülüyor ki, Kur´ani siyer bize hem o günkü ortami tanitiyor, hem de bugüne isik veriyor. Bu güruhu tanitan Rabbimiz, Rasulün yaninda yer alarak onlari akibetleri itibari ile tanitiyor. "Allah c.c. onlarla alay eder, kücüge alir. Onlar azginliklari icinde bocalayip dururlar." K.K. 2/15. Sözkonusu önderlerin sonlarini Allah söyle anlatiyor: "Iste onlar dalaleti hidayet karsiligi satin alanlardir. Onlarin ticareti kazanmadi ve onlar dogru yol üzere olanlardan da olmadilar. Onlarin hali, etrafinda ates yakmak isteyenin durumuna benzer. Allah onlarin isigini götürüverir ve onlari karanliklarda terkeder ki, göremezler. Onlar sagirdirlar, dilsizdirler, kördürler. Ve onlar dönemeyecekler." K.K. 2/1618.

Evet onlar hakikate karsi kulaklarini tikayivermisler. Sanki yildirimdan kacarcasina ilahi vahiyden kaciyorlar. Halki müslüman olan tüm ülkelerin basinda bu tipler var. Ne olurdu bizler basiret sahibi olabilseydik. Ve Sünneti Nebi´ye uyabilseydik.

 

(1) Tefhim elKur´an, C. 1, S. 42, Istanbul, 1986.

(2) Hak dini Kur´an dili. E. Hamdi Yazir, C. 1, S. 210211, 219 (sadelestirilmis hali), Celik Sura yay.

(3) El-Esas FitTefsir, Said Havva, C. 1, S. 72, Arapca baskisi 1985-1405.

Baslarken    Güncel    Dünyadan   Ayin Özeti   Ekonomi    Hanimlar Kösesi    Meydan    Siir   Kultur&Spor