Ruh:
can, öz, his, hülasa anlamlarina gelir. Ruhun
mahiyetini aciklamak icin tarihte cesitli yorumlar
yapilmistir. Hemen hemen aciklamalarin tümü su
üc acidan ele alinmistir: Hareket, hayat ve
idrak. Yani ruh; hareketin, hayatin ve alginin
kaynagi olarak belirtilmistir. Genel olarak ise
ruhun elem, lezzet, sevgi, nefret gibi duygusal,
tasavvur ve düsünce gibi zihinsel ve irade gibi
amele itici gücün kaynagi olarak kabul
edilmistir.
Ayni
zamanda düsünce ve iradenin merkezi ve
yaraticinin varligi kendisine dogrudan bagladigi
özdür. Anlasilmasi icin bir misal verelim: Bir
konuda yazilmis bir yazinin manasi, muhtevasi o
yazinin ruhudur. Bu ruh harflerle, kelimelerle ve
cümlelerle kendini dista vücutlandirir. Nasil
ki, yazinin asli manasi ise, ayni sekilde her
varligin asli da onun ruhudur. Bu nedenle
cesetleriyle sonlu fakat ruhlariyla ölümsüzdürler.
Kainatta, madde asil olmadigindan, vücut asla
maddeden ibaret degildir. Madde ancak bir mana ile
kaimdir ki, o mana ruhtur. Madde ise mananin
hizmetindedir, bedenin ruha hizmet ettigi gibi.
Madde veya görebildigimiz dis suretler adeta bir
kabuktan ibarettir. Ruh daha cok insan, hayvan,
cin, melek gibi hareketli, canli, his ve idrak
sahibi varliklar icin söz konusudur. Insan
dogumundan itibaren besinlerle bedenen gelisirken
ilim ve iman yoluyla manen gelisir. Hayatimiz, bu
gelisme icin tabi tutuldugu irade sinavidir. Ruh
bir yandan bedene can katarken, bir yandan da ilim
ve iman yoluyla iradenin Allah´in istedigi yönde
kullanilmasini, terbiyevi faziletler kazanarak
insana ahireti temin eder. Bu bakimdan basiretin,
ilmin, imanin, salih amellerin ve faziletlerin
merkezi olan ruh vahiyle özdestir. Yani özde
birdirler. Cünkü hem asil itibariyle, hem de
manevi hayati saglamada ruh gibi vahiy de
ortaktir. Onun icindir ki, gercek hayat müminlerin
hayatidir. Kafirler yasiyor görünseler de sairin
diliyle; hayat süren leslerdir. Ruh insanin melek
yönünü temsil ederken karsisindaki nefis
insanin seytan yönünü temsil eder. Eger nefis
ölcü alinarak hareket edilirse ruh örtülür.
Ardindan nefis ilahlasir ve bazi kisiler
digerlerinin Rabbi olur. Insan, iradesini kötü yönde
kullandikca ruhu kirlenir, manen ölür. Irade
secimini iyi yönde kullandikca daima parlak ve
diri kalir. Ruha menfi olarak etki eden seyler
sunlardir: Günahlar, sehvet, gazap, masiva, düsüncesizlik,
gaflet ve ahireti hesaba katmadan helalharam
demeden yasamak.
Kur´anda:
"Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin
emrindedir. Size ilimden ancak az bir sey
verilmistir." (36/85) buyrulmaktadir. Ayette
belirtildigi gibi bize ilimden az bir sey
verilmesine ragmen gene de ruh gibi önemli bir
konuda bu kadar aciklama cok görülmemeli, zira
bundan sonraki anlatacaklarimiz bu izahat olmadan
zor anlasilir. Simdi ruhda derin olmaktan ne
kastedildigine gecebiliriz.
Insanin
ilim, iman ve amel yolunu tutup cehalet ve
tugyandan sakinmasidir. Kisinin zahir ve batin´inin
Islam ölcülerine uymasi, basi bosluk, isyan ve
kibirden kendini korumasidir. Ilaveten bunlari
diger insanlara tavsiye edip, neticede
karsilasacagi engellere ragmen sabirla dini
yasamak kastediliyor. "Asra andolsun ki,
insan ziyan icindedir. Ancak inanip iyi isler
yapanlar, birbirlerine hakki ve sabri tavsiye
edenler müstesna." (Asr Suresi, 13)
Insanin
nefsani arzularina kapilmayip kalbinin sesine
kulak vermesi demektir. Yani insanin manevi yönünün,
bedeni yönüne göre daha agir basmasidir. "Süphesiz
benim namazim, ibadetlerim, hayatim ve ölümüm
alemlerin Rabbi Allah icindir." K.K.
"Arzsusu
benim Allah´tan getirdiklerime uymak olmadikca
hicbiriniz iman etmis olmaz." (Hadis
Hakim ve Tirmizi)
"Sonra
andolsun o gün elbet ve elbet size nimetlerden
sorulacaktir." (K.K. 102/8)
"Sonra
arkalarindan öyle kötü bir nesil geldi ki,
namazi biraktilar, sehvetlerine uydular. Iste
bunlar azginliklarinin cezasina ugrayacaklardir.
Tevbe edenler ve iyi amelde bulunanlar öyle
degil." (K.K. 19/6061)
Güzel
ahlakli olmak fena huylarla mücadele etmek, süpheli
ve bos seylerden yüz cevirip daima degerli
olanlarin pesine düsmek. "Müminlerin imanca
en olgunlari ahlakca en güzel olanlaridir."
(Hadis Tirmizi) Rasulullah s.a.v.´e
insanlari cennete en cok sokan sey soruldu da,
buyurdu ki: "Allah korkusu ve huy güzelligidir."
Cehenneme en fazla sokan sey sorulunca: "Agiz
ve edeb yeridir." (Tirmizi) buyurdu.
Allah
rizasini tek gaye edinip, ihlasa sarilarak her türlü
sirk ve riyadan uzaklasmak, cenneti niyet ve
amellerin tek hedefi bilip, gecici mal, makam gibi
tüm menfaatlere ragbet etmemek. Dahasi kendini
asip baskalarina kosmak, Allah yolunda sevip,
sevilerek iyilerle beraber olmaya calismak,
husumet ve tefrikaya düsmemek ruhun derin
faziletlerindendir.
Vahyin
ve sünnetin kiymetinin bilinip hakkiyla yasandigi
o kutlu zamana Asri Saadet diyoruz. O asirda
yasayanlar ise Peygamberin sahidligiyle insanlarin
en hayirlilari idiler. Günümüz icin bu
sayilanlar gözetilen ufuklar olmalidir. Göz önünde
bulundurmamiz gereken husus herkesin kabiliyet ve
imkanlarinin farkli oldugudur. Öte yandan Allah
insana gücünün yetmeyecegini yüklemez. Bu
cercevede her müslüman ruhda derinlesmeye
calismalidir. Surasi bir gercektir ki, ic
olgunluguna erismeden distan beklenen yerine
gelmeyecektir. Yunusun diliyle: "Dervislik
dedikleri, hirka ile tac degil. Gönlün dervis
eyleyen hirkaya muhtac degil."
Günümüz
insaninda icdis dengesi ruh aleyhine bozulmustur.
Yasanan sürülestirmenin karsisinda ancak yürek
ve zihinlerini esaretten korumus olanlar
durabilirler. Kalb ihmal edilirse ortada baska
hicbir sey kalmamaktadir.
"Vücutta
bir et parcasi, o bozulursa bütün vücut
bozulur. O kalbdir." (Hadis Buhari)
Yani
bir müslümanin ruhda derin olmasi dedigimizde;
yaptigi her isin gercekten Allah icin olmasi,
kendini denetleyip, gerektiginde elestirmesi,
Islami degerlerin hicbirini hafife almamasi en önemlisi
her iste Allah´in rizasini gözetip O´na yakin
olmasini anliyoruz.
Allah´im!
günahlarimi magfiret et, emirlerindeki israfimizi
affet, ayaklarimizi dininde sabit kil ve kafirlere
karsi bize yardim et.
Allah´im!
kalblerimizi hidayete erdirdikten sonra saptirma.
Katindan bize rahmet ver. (Amin)
|
Almanya´dan
Yahya Gündüz: Ben uzun yillardir ticaretle
ugrasiyorum. Müsterilerimin hemen hemen tamami
Almanlar. Müslüman olmayanlara Islam´da haram
sayilan gida maddelerini satabilir miyim?
Ticaretle
mesgul olan bir müslümanin; üzerinde
hassasiyetle duracagi ilk konu, haram kilinan
mallarin satisini yapmamaktir. Allahü teala (c.c.)
bir seyi haram kilinca, onun bedelini de haram
kilar. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) "sarabla
ilgili olarak" mü´minlere: "Icilmesini
haram kilan Allahü teala satilmasini da (alisverisini)
haram kilmistir." (Imami Malik, Muvatta, C.
2, S. 846) buyurarak meselenin mahiyetini izah
etmistir. Mesela; mü´min bir kasap ser´i serife
göre kesilmeyen herhangi bir hayvanin etini
satmamalidir. Cünkü besmelenin terkedilmesi
durumunda etin yenmesi haram olur. O et; meyte (les)
hükmündedir. Hanefi fukahasi: "Haram li
aynihi olan; sarab, domuz eti, kan, put ve bunun
gibi maddelerin satisinin batil" oldugunda
ittifak etmislerdir.
Ibni
Abidin, Reddül-Muhtar Aleddar´ul Muhtar, C. 10,
S. 301302
Almanya´dan
Hasan Görgü: Biz Türkiyeli müslümanlarin aile
ziyareti adeta siari haline gelmistir. Bu güzel
bir sey. Fakat ziyaretlerimizin yemek ziyafeti
sart haline gelmistir. Ziyaretlerdeki misafire
yemek ikraminin hükmü Islam´da nasil
karsilaniyor?
Müslümanlari
ziyaret hususunda dikkat edilecek hususlardan
birisi de; "ziyaret vakti"nin iyi tesbit
edilmesidir. Cahiliye döneminde Araplar
birbirlerinin evlerine izinsiz girdikleri gibi, o
evden yemek yemeden cikmazlardi. Islam dini; sarih
bir davet olmadigi süre icerisinde baskasinin
evinde yemegin (pisirilmesinin) beklenmesini
yasaklamistir. (Ibni Kesir, Tefsir´ul Kur´an´ul
Azim, Beyrut, C. 3, S. 503505) Dolayisiyla normal
ziyaretlerde; "yemek vakti"nin disinda
bir zaman dikkate alinmalidir.
Viyana´dan
A. Yücel: Ben bir cemaatta ilahiyat fakültesi
mezunu bir kardesin "Islam en güzel
demokrasidir" dedigini duydum. Halbuki bugüne
kadar demokrasiyi ben hep Abdullah ibn Selül
olarak biliyordum, yoksa ben yaniliyor muyum?
Günümüzde
bazi yazarlar Islam dininin istisareye verdigi önemi
dikkate alarak: "Gercek demokrasi Islam
dininde mevcuttur." gibi tezler ileri sürmüslerdir.
Halbuki demokrasi; aralarinda hicbir ayrim gözetmeksizin
bütün vatandaslarin katildigi bir yönetim
bicimidir. Demokrasilerde herhangi bir "Nass"tan
(Vahy´den) söz etmek mümkün degildir.
Insanlarin cogu; herhangi bir görüste
toplanmissa (velevki bu görüs kati nasslara
aykiri olsun) onunla hükmetme hakkini tanimadan
demokrasiden söz edilemez. Bu bir anlamda insanin
kendi kendisini "hüküm koyucu" ilan
etmesini beraberinde getirir. Mesela "Mekke dönemi"nde
demokratik manada bir secim yapilsaydi, Ebu Cehil
ve taifesinin iktidara gelmesi kacinilmaz olurdu.
Sonuc olarak istisare; hakkinda kat´i nass
bulunmayan konularda gecerlidir. Demokrasi ise;
insanlarin (vahy´i bir kenara birakarak) kendi
kendilerini yönetmelerini esas alan bir
ideolojidir. Diger ideolojiler gibi, insanlarin
heva ve heveslerinden kaynaklanmistir.
Emanet
ve Ehliyet, C. 1, S. 104
Sahrada
cemaatla namaz kiliniyorsa imam´in sütresi bütün
cemaate kafi gelir. Hepsinin ayri ayri sütre
dikmeleri gerekmez.
Molla Hüsrev,
Dürerül Hükkam, C. 1, S. 106
|