Cemal Balıbey

 

İddiasız iyilik abidesi: Hayati Üstün17.02.2025


Bayram bitmiş, biraz geç de olsa Garipçe'den bize haber ulaşmıştı. Köylüler köylerinde kamp yapan öğrenciler için kurban derilerini toplamış, gidip almamızı bekliyorlardı. Acilen bir araba ayarlamamız gerekiyordu ve Garipçe İstanbul’un öteki ucuydu. Ne kadar deri toplandığını da bilmiyorduk. O zamanlar arabası olan arkadaşlarımız pek azdı. Deri taşıma gibi netameli bir işi de herkese teklif edemezdik. Nasıl olduysa oldu, Hayati Üstün abi geldi aklımıza. Biraz külüstür de olsa nihayetinde trafiğe çıkabilen kırmızı bir arabası vardı. Yolda yürümesine trafik polislerince müsaade edilemeyecek bir araçtı. Hiç olmadık yerde istop eder, bu durumda ancak birileri iterse tekrar çalışırdı.


Garipçe’den kurban derilerini almak için Hayati abiyle buluştuk. Araba bir hayli eskiydi; bir savaşın yorgun gazisiydi adeta. Yolda zaman zaman teklese de Hayati abinin kaptanlığında hızını bulunca birçok aracı solluyorduk bile. Derileri almaya değil de pürneşe gelin almaya gider gibiydik.İçten gülümseyen göz bebeklerinin ışıltısı, onun ay gibi yüzüne yansıyordu. Çehresine yansıyan gülümsemesi için ayrı bir bahis açılsa yeridir. Geniş alnı nur gibi parlıyor, insana güven veriyordu. İddiasız iyilik abidesiydi. Bense, arabasına deri yükleyeceğimiz için biraz tedirgindim. Onun bu duruşu ve tavrı beni rahatlatmıştı.


Köye girmeden kontrol noktasında ziyaret edeceğimiz kişinin adını verdik, kimlikleri bırakarak köye yöneldik. Tepeden bakınca muhteşem bir deniz manzarası belirdi. Fakat biz manzaraya bakacak durumda değildik. Arzumuz, kazasız belasız bir an önce derileri alıp dönmekti. Dik yokuşu inerek nihayet sahildeki köye ulaştık. Kamp zamanımızda tanıştığımız Dursun abi ile cami yakınında buluştuk. Deriler tahminimizden fazlaydı ve hemen hemen tamamına yakını sığır derisiydi. Bizim arabamız ise ikide bir durduk yere bozulup, yolda bırakan cinstendi. Derilerin tamamını yükleme ihtimalimiz zor görünüyordu. Rahmetli Hayati abideydi gözüm. O yüzünü hiç ekşitmemiş, bilakis arabasına kurban derisi değil de çeyiz sandığı yüklüyormuşçasına ışıl ışıl parlayan gözleriyle gülümsüyordu.


Bagajı derilerle doldurduk. Poşetteki deriler kalmıştı, onları da arabanın arka koltuk kısmına tıka basa yığdık. Bagajdan derilerin bıraktığı sular dışarı sızmaya başlamıştı. Araba lebalep dolmuş, ancak ikimizin oturabileceği kadar yer kalmıştı. O küçük araba bu kadar deriyi nasıl almıştı, hayret ettim.


Köylülerle vedalaştık, köyün dik yokuşunu bir işi tamamlamanın sevinciyle hızla çıktık. İstanbul’a gelene kadar Hayati abiyle muhabbet ettik, yüzünde en ufak bir memnuniyetsizlik belirtisi görmedim. Yolculuk boyunca sık sık tebessüm ediyor, simsiyah sakalıyla bıyığı arasından bembeyaz dişleri fark ediliyordu.


Bu güzel ahlak, sahabe ahlakını hatırlatıyordu. Onun sıcak davranışı ve sevecen yüz ifadesini hiçbir zaman unutmayacağım. Zor zamanımızdaki bu fedakarlığının, ahiret gününde şahidi olacağım.

 

Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.