Hüseyin Kerim Ece

Bu Kur'an basirettir -3- 11.05.2016


-Peygamber insanları basîrete davet eder

 

Kur’an şöyle diyor:

 

De ki: “Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa (basîrete) dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı çağrıyı yapıyoruz)”. Ve (yine de ki:) “Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim!” (Yûsuf 12/108)

 

Yani ben bir bilgiye, ve hak olduğu düşüncesine ya da inancına dayanarak...

Peygamber (sav) insanları bir hayâle, bir belirsizliğe, temelsiz şeylere davet etmiyor. O’nun davet ettiği şey, mantıklı, isbatlı, anlaşılan, basîretle idrak edilebilen şeydir. Onun kuruntularla, aslı astarı olmayan şeylerle ilgisi yoktur. Bu davet, körükörüne, bâtıl ve bozuk amaçlara, nefsin isteklerine bir davet değildir. Bu davet ne dediğini bilen, hikmete çağıran bir Peygamberin davetidir.

 

Âyette geçen “Alâ basîretin” ifadesini daha özlü bir tarzda aktarmak pek mümkün gözükmüyor. ‘Basîret’, türediği fiil gibi, “zihinsel olarak görmek/sezerek, kestirerek görmek” anlamında soyut bir çağrışım taşımakta ve bu itibarla, “sağduyuya, bilinçli kestirişe dayanarak anlamak, kavramak yeteneği” anlamına gelmektedir. Ayrıca mecaz olarak, “aklın kabul edebileceği” ya da “akılla doğrulanabilir delil, kanıt” anlamını da ifade etmektedir. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber'in telaffuz ettiği “Allah'a çağrı” ifadesi burada insan aklına uygun ve onunla doğrulanabilir bilinçli bir anlayışın, bilinçli bir kavrayışın sonucu olarak tanımlanmaktadır.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/480)

 

“Bu âyet gösteriyor ki dine davet ancak bu şartlarda caiz ve verimli olur. Müşrikler gibi körükörüne ve bir takım bâtıl ve bozuk maksatlar veya nefsânî hevesler uğruna değil; basîret üzere, ne dediğini bilerek, ihlas ve samimiyetle, nezahet ve hikmet çerçevesinde ve ancak Allah rızası gözetilerek Allah’a davet edilmelidir. Yoksa din ve dindarlık kof bir iddiadan ibaret kalır. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 5/104)

 

Nitekim şu âyet bu ölçüyü güzellikle ortaya koymaktadır.

 

Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl 16/125)

 

İnsanları basîret üzere İslâma davet eden bir elçi ve onun tebliğ ettiği İslâm gelmiştir. Bundan sonra isteyen iman etsin, isteyen etmesin; kendisi bilir.

 

De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum).” (Yûnus 10/108)

 

İnsanlara Rablerinden dinin gerçeğine dair apaçık hak gelmiştir. Allah (cc) onu insanların arasından seçtiği birine vahyetti. Kur’an insanlara bu hakikati açıklamaktadır. Önünden ve arkasında hiç bir bâtılın kendisine ulaşamadığı Kur’an’ın getirdiği gerçekleri kabul eden kendi faydası için bir doğru yola girmiş olur.

 

Böylece dünya ve âhiret saadetine ulaşabilir. Kim de Kur’an’ın iç ve dış âlemle ilgili âyetlerinden, haber ve hükümlerinden yüz çevirirse; bu sapıtmanın vebâli ve sonucu kendisine aittir. Böyleleri hem hidâyetin imkanlarını kaybederler, hem de âhirette azabı hak ederler. (Abduh, M.-Rıza, M. R. Tefsiru’l-Menâr (ter.), 13/397-398)


-İnsanlar için basîret olsun diye hz. Musa’ya Tevrat indirildi

 

Bir âyette Tevratın vasıfları ile ilgili olarak şöyle deniyor:

 

Andolsun biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya, -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için apaçık deliller (besâir-basîretler), hidâyet rehberi ve rahmet olarak o Kitab'ı (Tevrat'ı) vermişizdir.” (Kasas 28/43)

 

Bu kitap sayesinde geçmiş kavimlerin başına neler geldiğini görsünler ve doğru yolu bulsunlar diye.

 

Burada ‘besâir’ şeklinde (çoğul) olarak gelen basîret; meallerde Türkçe’ye; kalp gözünü açan, ufuk açıcı, açık belgeler, vicdanları aydınlatacak deliller, aydınlanma kaynağı kanıtlar, aydınlatıcı kaynak, vicdanları harekete geçirici, gönülleri açan, açık çağrılar, kalp gözleri için aydınlık ve deliller şeklinde aktarılmış.

 

Tevrat’ın bir özelliği olarak besâir hakkında “İsrailoğullarının din işlerinde muhtaç oldukları ışık (ziyâ)” olduğu söylenir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 10/76)

Hz. Musa’ya indirlen Tevrat basîret olduğu gibi ona verilen mucizeler de birer basîrettir. Allah (cc) hz. Musa’yı desteklemek üzere ona dokuz tane apaçık mucize vermişti. Bunları gören Firavun, onun hak bir peygamber olduğunu kabul etmek yerine ona; “Ey Musa, ben senin büyülenmiş biri olduğunu düşünüyorum” demişti.

 

Bunun üzerine hz. Musa ona:

 

İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık gözleri açacak deliller (besâir-basîretler) olarak indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helâk olmuş bir kişi olarak görüyorum” demişti.” (İsrâ 17/101-102)

 

Basîret burada; apaçık, anlaşılır, ikna etmeye yeter delil (el-Hâzin, Muhammed b. İ. Tefsir, 3/149), açık, aydınlatıcı, hidâyeti isteyenler için yol gösterici belgeler (Ebu Bekr el-Cezâirî, Eyseru’Tefâsîr, s: 956) demektir.

 

Bu basîret diye nitelenen deliller, belgeler hz. Musa’nın davasının hak olduğunu isbat eder. Bunlar onun sâdık oluşunu, “ben Allah’ın elçisiyim, beni size O’nda başka kimse göndermedi” diyen sözünün doğru olduğunun şâhididir. ‘Besâir’ burada âyetler, yani belgeler, isbatlar, deliller anlamına gelir. Onlar kendileriyle derin kavrayış sahibi olmak isteyenin basiretini (kalp gözünü) açarlar, hidâyeti isteyenlere yol gösterirler. Onlarla hakkın geldiğini gören o âyetleri anlar. Onların sadece Allah’tan geldiğini bilir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 8/158)


-Kur’an basîrettir

 

Kur’an bir kaç âyette kendisinin basîret (çoğulu:besâir) olduğunu söyler. Bunlar muhatabın hakikati görmesini sağlayan deliller ve belgeler bütünüdür.

 

Tekrar hatırlayalım ki, beden gözüyle algılamaya, görmeye ‘basar’, zihin melekeleriyle algılamaya ‘basiret’ denir. (Heyet, Kur’an Yolu, 2/356) Bir başka deyişle ‘basar’ görmeyi ve görme gücünü ifade ederken, ‘basîret’ görmeyi sağlayan nûr’u, derin kavrayışı ifade etmektedir. Kur’an âyetleri insanların gerçeği görmelerine yarayan belge ve delil oldukları için onlara da ‘basiret’ denmiştir.

 

Basîret aynı zamanda delillerle ikna olmuş kalbin akidesidir. Basîret derin kavrayış (fıtnat) ve ibret manasına da gelir. Bu derin kavrayış ve öz anlayış sayesinde elde edilen sonuçla hareket etmeye ‘basîretle hareket etme’ denir. Bu ‘basîret’ her insanda potansiyel olarak vardır. Türkçe’de ‘gönül’ adı verilen baş ve onun manevi gözü olan ‘gönül gözü’ işte budur. Baştaki göz görmek için nasıl ışığa muhtaçsa, gönül gözü de görmek için manevi ışığa muhtaçtır. O da Kur’an’dır. (İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 1/757)

 

Basîreti üç maddede açıklamak mümkün;

 

1.Basîret göze karışık gelen durumu aydınlığa kavuşturan âmildir. Bu somut şeylerde görülür ve ayırdedici alâmete (basirete) muhtaçtır.

 

2.Akla karmaşık gelen durumu açıklığa kavuşturan âmildir. Bu soyut şeylerde görülür ve bunun da açıklığa kavuşması için kanıta, beyâna yani basîrete ihtiyaç vardır.

 

3.Aklın ve gözün bir rolünün olmadığı basîret. İbadete ilişkin hüküm koymada böyle bir durum vardır. Burada, Allah’ın teşri’ine (hüküm koymasına) ihtiyaç vardır.

Kur’an her üç çeşit basîreti içerdiğinden dolayı ‘besâir-basiretler’ olarak isimlendirilmiştir. (Çelik, M. Kur’an Kur’an’ı Tanımlıyor, s: 208)

 

Kur’an bütün insanlar için basirettir, iman edenler için hidâyet ve rahmettir.

 

Basîret bir başka açıdan hakkı gösteren deliller, ruh ve hayat demek olup (Nesefî, Ahmed b. M. Tefsir 3/302) Kur’an’ın en büyük mu’cize, en açık delil, en doğru isbat olduğunu işaret eder.

 

(İşte) bu (vahiy-Kur’an) insanlık için bir kavrayış aracıdır (besâirdir-basiretlerdir), tereddütsüz inanca sahip olanlar için de bir rahmet ve hidâyettir.” (Casiye 45/20)

 

“Yani (bu vahiy), imanın amacını insanın önüne koyan Kur’an basîrettir.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 3/1021)

 

Bu kitap nuruyla Allah’a yönelten, bilinç kaynağı âyetlerden meydana gelmektedir.

Bu kitap basîrettir. Yani dinin ahkâmını ve sınırlarını kendileri ile görebilecekleri işaretlerdir. (el-Hâzin, Muhammed b. İ. Tefsir, 4/124)

 

Bu kitap ve onun getirdiği şeriat (dini hükümler) tüm insanlık için aydınlıktır. O hak ile batılın arasındaki farkları bildirmektedir. Ancak onun aydınlığından ancak iman edenler faydalanabilir. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (ter.) 5/325)

 

Özü ve esası Allah’ın vahyi olan Din, bütün insanlar için aydınlatıcıdır, onları akıllarını doğru kullanarak imana, ibadete ve güzel ahlâka yönelmeye davet eder. Peşin hükümleri bırakıp vahyin konuları üzerinde derinden düşünen, Kur’an’ın sunduğu delilleri aklın önünde bir ışık gibi kullanan mü’minler için hidâyet ve rahmet, ferahlık, bereket ve kurtuluş kaynağıdır. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/696)

 

Kur’an’ın kendisini basîret olarak nitelemesi, onun yol göstericilik misyonu anlamını daha da güçlendirmektedir. Doğrusu bu Kur’an yol gösteren varlıkların görülmesini sağlayan gözler gibidir. O özü itibariyle hidayettir, rahmettir. Ancak bu, şüpheye yer vermeyen bir imanla inanan kimseler içindir. Kesin bir inanaca (yakin imana), sarsılmaz bir güvene sahip olan kalp, izleyeceği yolu bilir. Bocalamaz, telaş etmez, yolunu sapıtmaz. Böylece yolunun açık, ufkunun aydınlık, hedefinin belli olduğunu görür. O zaman Kur’an onun için bir nur ve hidayet rehberi olur. (Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, 5/3229)

 

Kur’an, kendisiyle zararlı ile faydalının, hak ile bâtılın görüldüğü (idrak edildiği) kalp gözü olduğunun bilinmesini istiyor. Kim ona iman eder ve onunla amel işlerse saadete, kemâla doğru hidâyet bulur. Kim de ona inanmaz ve onunla amel işlemezse sapıtır ve bedbaht (şâki) olur. (el-Cezâirî, Ebu Bekr, Eyseru’t-Tefâsir, s: 1684)

 

Peygamberin (sav) davetine karşı ayak direyenler, ondan kendini ikna edecek, hayran bırakacak, tatmin edecek mu’cize getirmesini istiyorlardı. Ancak gören göz için, idrak eden bir akıl için, açık olan bir kalp gözü için, dürüst olan bir vicdan için Allah’tan gelen basîretler (Kur’an) yeterlidir. Kur’an ile ikna olmayan bir kafayı, hangi mu’cize ikna edebilir ki? Kur’an basîret olarak; hem ikna edici, vicdanları harekete geçirici delil, hem yol gösterici rehber ve aydınlanma kaynağı, hem de Peygamberin iddialarının en sağlam belgesi, bürhanı, kanıtı ve isbatı; hakikatin en güçlü ve sâdık şâhididir.

 

Kur’an Peygamber’den mu’cize isteyenlere şöyle cevap veriyor:

 

Onlara bir âyet (veya mu’cize) getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidâyet ve rahmettir.” (A’raf 7/203)

 

Tefsircilere göre bu âyetlerde geçen ‘besâir-basîretler’ lafzından maksat Kur’an’dır. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyan, 6/160. İbni Atiyye, el-Endelusî, el-Muharrreru’l-Veciz, s: 1701. Nesefî, Ahmed b. M. Tefsir, 3/302. İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/310)

 

Allah’ın hz. Muhammed’e vahyettiği Kur’an, gönderdiği besâir (basîretler) tartışmaları sona erdiren delillerdir. Bunların üzerinde düşünüp kavrayan kimse, bunların delâlet ettiği hak sayesinde akli basîret sahibi olur. Bu âyetler, müşriklerin istedikleri mu’cizelerden daha fazla ikna edicidir. Çünkü onlar hakka direkt olarak delâlet ederler. (Abduh, M.-Rıza, M. R. Tefsiru’l-Menâr (ter.), 11/29)

Kur’an basiret olarak tevhid, nübüvvet ve mead (âhiret) konusunda aklı ikna edecek yeterli delili, belgeyi ihtiva etmektedir. (el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 2/275)

 

Âyetteki ‘basîret’ aktif yapıdadır ve kullanıldığı yerlerde risâletin sebebi olan Vahye, özellikle onun muhatabını inşa edici özne oluşuna dikkat çeker. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/550)

 

İnsanlara Allah’tan içinde kendisiyle hidâyet ve sapıklık, hak ve bâtıl arasındaki farkı görebileceğiniz açıklamalar ve deliller olan Kur’an geldi. Bazılarına göre âyetler ve belgelerin kendileri bizzat besâir değil; onu tanıyan ve onun hakikatlerine vakıf olan için. basîreti kuvvetlendiren, basîret meydana gelmesini sağlayan, hakikati gösteren deliller ve isbatlardır. Bu âyetler, bu sağlam delil ve kanıtlar insanlarda basîretin oluşmasına sebep olurlar. Bu nedenle bunlar Kur’an’da ‘besâir’ şeklinde isimlendirildi. (el-Hâzin, M.b. İbrahim, Tefsir, 2/145)

 

Âyette Kur’an’ın ‘besâir, hüdâ ve rahmet’ şeklinde üç özelliği sıralanıyor. Böylece Kur’an’ın insanoğlunun üç büyük arayışına, ihtiyacına cevap veriliyor. ‘Belgeler, deliller’ şeklinde çevrilen basîret, genellikle “gerçeğin ortaya çıkmasını, açıklığa kavuşmasını sağlayan şey, bilgi, kesinlik, delil, hüccet/kanıt” şeklinde açıklanıyor. Hüdâ; hidayet, doğru yol, kurtuluş yolu, acıma, şefkat gösterme, merhamet etme, mutluluk veren şey, iyilik manasına gelir.

 

Şu halde Kur’an insanlara din ve dünya hayatlarıyla ilgili doğru bilgiler verdiği gibi; bu konuda kesin belgeler sunmakta, aklı aydınlatmakta, inançları düzeltmekte ve doğru yolu göstermektedir. (Heyet, Kur’an Yolu, 2/512)

 

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.