Hüseyin Kerim Ece

Arınmış bir yürek -4- 15.07.2016


(Arınmış yürek konusu anlatmaya devam ediyoruz)

-Kalb-i selîmi koruyup âhirete öyle varmak

Tekrar edelim ki kalb selîm olması bir müslüman için son derece önemlidir. İnsanlardan bazıları iyi olabililer, iyilik edebilirler, bazı ahlâki güzellikleri gösterebilirler. Ancak önemli olan kalpte yanlış, sapık inanç ve kanaatlerden, hakka uymayan düşünce ve tutkuların yer etmemesidir.

Ayrıca o yüreğe hidâyetin yerleşmesi, iman ve tasdîkin kökleşmesi gerekir. İslâm ile ma’mur olmayan bir kalp, batıl inançlarla ancak harabeye döner. Böyle bir kalbin selîm (temiz ve arınmış) olması mümkün değildir.

İmansız kalan paslı yürek sinede yüktür” diyen M. Akif Ersoy ne kadar da isabetli söylemiş.

Her müslüman kişi, atası Tevhidin babası İbrahim’in (as) izinden giderek, onu örnek alarak, onun teslimiyeti gibi İslâm olup selîm kalbe sahip olmalıdır. Bu selîm kalp ile hayatına yön vermeli. Ölünce de bu kalb-i selîm ile Rabbine kavuşmalıdır.

Peki kalb-i selîmi elde etmenin veya korumanın yolları nelerdir?

Müslüman öncelikle niçin yaratıldığını unutmamalı, nereden gelip nereye gideceğini, niçin yaratıldığını, kul olduğunu ve görevleri olduğunu hiç bir an aklından çıkarmamalı.

Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, sonra da diriltecek olan Allah’tır.” (Rûm 31/40)

Rabbin’den gafil olan; O’na kulluk yapmayı, yani gereği kadar ibadet etmeyi de ihmal eder, ya da unutur. Allah’ı unutan kimsenin kalbi de yavaş yavaş kirlenmeye başlar.

Selîm kalbe sahip olmak öncelikle nefis, bir anlamda kalp tezkiyesi ile başlar.

Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran (zekkâhâ) kurtuluşa ermiştir. 

Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems 90/7-10)

Nefis tezkiyesi insanın önce; küfür, şirk, ilhad, nifak (münafıklık), dalâlet (sapıklık), İslâm dışı inançlardan, fikir, kanaat ve hükümlerden uzak kalması, bunlardan kalbini ve zihnini temizlemesi ile olur.

Allah’ı hatırlamak (zikir) kalpleri yatıştırır (mutmain eder), kalbe sekine (huzur) indirir, yüze sevinç getirir; böylece insanı şeytana ve nefsin aldatmalarına karşı korur.

Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d 13/28)

Allah’ı çokça tesbih eden, O’nu zikreden, her O’nu hatırlayan, hiç unutmayan, O’nu hesaba katarak yaşayan hatalardan uzak olur. Böylece kendinde olur, ne yaptığını bilir.

Allah’ı anmak (zikir), O’nu çok tesbih etmek (Sübhanellah demek), iyi niyetli olmak, sâlih amelle meşgul olmak hem kalbi doyurur, hem onu arındırır, hem de onun daha selîm olmasını sağlar.

Bunlar da iman edenlerin nefislerini ve kalplerini arındırır, tezkiye eder.

Mü’min ölüm ve ölümden ötesine, kıyâmetin gerçekleşeceğine, yani yeniden dirilişe, insanın yaptıklarından dolayı hesaba çekileceğine, ve sonsuz bir hayat olacağına inanır. Sonuçta bu, kişinin dünyada yaptığı amellerle Allah’a dönmesidir.

Allah’ın huzuruna kirli, necis bir yürekle çıkmak var; temiz, arınmış, tezkiye olmuş, selîm bir kalp ile çıkmak var. Müslüman bütün bunları tefekkür ederek nefsini arındırır, niyetini düzeltir, kalbini selîm yapmaya çalışır.

Kalbi kin, haset, gıybet, dünyaya aşırı tutkunluk, hırs ve günaha meyletmekten uzak tutmak onu hem tezkiye eder, hem de selîm yapar. Çünkü bunlar insan kalbine yüktür ve onu karartır.

Unutmamak gerekir ki Allah (cc) insana yakındır. Bunun iki anlamı vardır. Birincisi: Allah insanın yaptıklarından gafil değildir, onu her an murakabe etmektedir. İkincisi: O insanın durumu bilmektedir. Acziyetini, eksikliklerini ve ihtiyaçlarını. Buna göre O (cc) insanı yalnız ve yüzüstü bırakmaz.

“… Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadîd 57/4)

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf 50/16)

Allah’a böyle inanan bir kalp diridir ve sağlamdır.

Selîm kalp, dünya hayatına ait meşguliyetlere kapılıp da kendi kendi perdelemez, paslanmaya bırakmaz.1

Bir müslümanın selîm kalbe ulaşması bir açıdan kendi çabası, bir açıdan Allah’ın lütuf ve ikramıdır. Selîm bir kalbe ulaşan mü’min, İslâm üzere yaşar, imanla Rabbine kavuşur.

Gerçek şu ki, insanın bütün bir ömür peşinden koştuğu, emek verdiği, değer verdiği, hatta kutsadığı serveti ve evlatları -eğer hakkı verilmemişse- yarın kıyâmet günü hiç bir fayda sağlamayacak.

Buna karşın Allah’ın huzuruna selîm kalp ile gelmek, yani selîm kalb sahibi muttaki bir mü’min olarak kulluk görevlerini yaparak ölmek fayda sağlayacak.

Selîm kalp, İslâmın emirlerine teslim olmuş, manevi hastalıklardan şifa bulmuş, kirlerden ve kötülüklerden arınmış (tezkiye olmuş) bir kalptir. Bu, hakka teslim olmuş, Peygamberin Allah’tan getirdiklerini tasdîk etmiş bir selîm kalple yaşayan mü’minlere Cennet yaklaştırılır. (Kehf 18/50/31-34)

Selîm kalp, Rab olarak Allah’a, peygamber olarak hz. Muhammed’e, kitap olarak Kur’an’a, din olarak İslâma iman eder. Bu nedenle bu kalbin sahipleri Allah’tan ve O’nun elçisinden razıdırlar. Onlar da ondan razıdırlar. (Fecr 89/28-30. Beyyine 98/7-8)

Bütün bunlardan sonra hz. Muhammed’in (sav) İslâmî hayatı, mükemmel ahlâkı, örnek davranışları, ibadeti, daveti ve cihadı, iyi niyeti ve rahmet peygamberi oluşu, Allah yolundaki çalışmaları selîm kalbin hayata yansımalarıdır.

Bir müslüman onu örnek alırsa selim kalbe ulaşır, onu muhafaza eder ve Rabbinin huzuruna bu kalbiyle çıkar.2


-Arınmış kalp ve servet ilişkisi

Servetleriyle şımaranlar, yani Kur’an’ın mütref dediği kimseler zengin olmanın üstünlük olduğunu, mallarının kendilerini kurtaracağını, dünyada dilediklerini yaşamalarını sağladığını zannederler. Bunların selîm kalbe sahip olmak diye bir dertleri yoktur. Ama daha çok servete, daha çok güce sahip olmak diye bir dertleri vardır.

Böyleleri kendilerine gelen Allah’ın elçilerini inkâr ederler ve arkasından da şunu eklerler: “…“Servet ve çocuk olarak biz (sizden daha) güçlüyüz ve (bu gücümüz sayesinde) azaba uğratılmayacağız.”

De ki: “Rabbim dilediğine bol rızık verir, (dilediğine) az: fakat insanların çoğu (Allah'ın yol ve yöntemlerini) anlamazlar.” (Sebe’ 34/35-36)

“Bu (itiraz) öncelikle hayatta değerli olan tek şeyin maddî kazanç sağlamak olduğu; ikinci olarak da, maddî anlamda başarılı bir hayatın kişinin “doğru yolda olduğu”nun bizzat kanıtı olduğu şeklindeki anlayışına karşıdır.”3

Halbuki Kur’an kişiyi Allah’a yaklaştıracak, onu elim azaptan kurtaracak sebebin başka bir şey olduğunu söylüyor.

Sizi Bize yaklaştıracak olan, ne zenginliğiniz, ne de çocuklarınızdır: yalnızca iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar (sâlih amel işleyenlere) (Bize yakın olabilirler). Bu (gibi)leri, yaptıklarından dolayı çeşit çeşit ödüller beklemektedir ve onlar (cennet) köşkler(in)de (huzur ve) güven içinde yaşayacaklardır.” (Sebe’ 34/37)

Bu âyet hem bu gerçeği haber veriyor, hem de konumuz olan “(O gün) ancak kalb-i selîm ile gelmek fayda verir” âyetini destekliyor.

İnsanı bu dünyada Allah’a yaklaştıracak şey, ne maldır, ne de evlattır, ne de diğerleri. İnsanı Allah’a sadece iman ve sâlih amel, bir anlamda takva duygusu, yani Allah’ı hesaba katarak hareket etme, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranma yaklaştırır.

Diğer taraftan Kur’an’a göre dünyalıklar, mallar ve evlatlar bir övünme sebebi değil, bir denemedir.

Ey iman edenler! Allah’a ve Elçisine hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.

Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah katındadır.” (Enfal 8/28. Bir benzeri: Teğâbun 64/15)

Müslümana yakışmayacak huylardan iki tanesi de yalan ve hainliktir. (Ahmed b. Hanbel, 5/252) Ancak o, geçim derdiyle uğraşırken, dünya işleri meşgul olurken böyle bir gaflate düşebilir. Mü’min bilmelidir ki mal ve evlatlar onun için Kur’an’ın deyimi ile belâ (deneme) ve imtihandır. Ancak en büyük ecir (mükafat), en uygun karşılık Allah’ın yanındadır. O’nun verdiğini kimse veremez, O’nun kazandırdığını kimse kazandıramaz. Öyleyse müslüman mala ve evlada meftun olup (tutkun, bağımlı) olup Allah’a bıyanet tehlikesine düşmez, bu büyük ecirden kendini mahrum etmez.4


(Devamı var)

1 http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/kalbiselim/6307.

2 http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kalb-i-selim-nedir.


3 Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/880

4 Elmalılı, H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (sad), 4/221


e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.