Hüseyin Kerim Ece

Arınmış bir yürek -6- 17.10.2016


(Arınmış yürek konusu anlatmaya devam ediyoruz)

-Hadislerde bâkıyâtü's-sâlihât'
'Bâkıyâtü's-sâlihât' ifadesi bir kaç hadiste de geçiyor.
Peygamber (sav) buyurdu ki: "Baki kalacak olan sâlih amelleri çokça işleyiniz." Onlar hangileridir ey Allah'ın Rasûlü diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Tekbîr (Allahu ekber), tehlîl (lâ ilâhe illallah", tesbîh (Sübhânelleh), elhamdülillahi, ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billah (bütün güç ve çekip çevirme yalnızca Allah'a aittir)."1
Ebu Hurayra (ra) anlatıyor: "(Medine'de) bir yerde ağaç dikmekle meşgul iken Peygamber (sav) yanından geçti ve bana "Ey Eba Hurayra ne dikiyorsun? diye sordu. Ben de "Kendim için dikilmeye uygun bazı şeyler (dikiyorum)" dedim. O da şöyle buyurdu: "Sana bundan daha hayırlı dikilecek (şeyi) göstereyim mi? Sübhânellahi, ve'l-hamdülillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Bunların hepsinin karşılığında senin için cennette bir ağaç dikilir."2
"Bir gün Peygamber (sav) oturdu ve kurumuş bir ağaç dalı aldı, yaprağını kopardı ve şöyle dedi: "Bu ağacın yaprağını nasıl rüzgâr götürürse; lâ ilahe illallahu vallahu ekber ve sübhânellahi ve'l-hamdu lillah da hataları öyle götürür. Ey Ebu'd-Derdâ, bunlarla senin arana bir engel girmeden önce bunları al. Bunlar 'bâkıyâtü's-sâlihât'tır. Bunlar cennetin hazinelerindendir." Ebu Seleme diyor ki Ebu'd-Derdâ bu hadisi anlatırken; "Allah'ı o kadar tehlîl, o kadar tekbîr, o kadar tesbîh ederim ki bilmeyen görünce beni mecnun sansın" dermiş.3 (Bu hadislerin sahihi olup olmadıklarını bilmiyoruz.)
Ancak 'bâkiyâtü's-sâlihâtı' sadece –yukarıdaki rivâyetlerde geçtiği gibi- bir kaç zikir veya tesbîh cümlesine, bir kaç ibadete hasretmek isabetli görünmemektedir. Bunlar da sâlihâttır, ama kalıcı sâlihât sadece bunlardan ibaret değildir.
Sâlih amel, başta iman olmak üzere İslâmın yapılmasını emrettiği ve tavsiye ettiği güzel işler (ibadetler) ve ahlâkî davranışlardır. Kur'an'ın emrettiği, Peygamberimizin ibadet olarak yapıp, tavsiye ettiği bütün güzel işler sâlih ameldir. Ya da Allah'ın razı olacağı, yapıldığı zaman müslümana sevap kazandırcak bütün davranışlar…
İnsana yakışan bu dünyada yapacağı sâlih amellerle ebedi mutluluğu kazanmaktır. Zaten kalıcı ve kişi için hayırlı olan da bu gibi işlerdir.
Bununla birlikte İslâm helâl mal kazanmayı, hakkı verilmiş servet edinmeyi, hak ederek zengin olmayı, dünya nimetlerinden helâlinden ve ölçülü olarak faydalanmayı yasaklamamıştır.4
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"De ki: "Allah'ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında mü'minler içindir. Kıyâmet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz." (A'raf 7/32)
İnsan bu dünyadan giderken amelinden, yani dünyada yaptıklarından başka hiç bir şeyi beraberinde götüremez. Bu gerçeği insanlar ezelden beri görüyorlar. Ölümden sonraki hayatı inkâr edenler kabul etmesler de, herkes Şerefli Yazıcıların tuttuğu sicil kaydı, yani amel defteri ile gider. Kur'an bunu şöyle haber veriyor:
"Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. "Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!" derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez." (Kehf 18/49)
Bu etkileyici hakikati Peygamber (sav) şöyle açıklıyor: "Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri onun yanında kalır. Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle birlikte kalır."5 ?
Bir başka hadis bunu biraz daha geniş olarak haber veriyor. (Eğer hadis sağlam ise. Allahu a'lem)
"Mü'mine ölümünden sonra amel ve hasenâtından ulaşacak şey: Öğretip yaydığı ilim, bıraktığı sâlih evlat, miras bıraktığı mushaf, yaptığı mescit, yolcu için yaptığı ev, akıttığı ırmak ve sağlığında malından verdiği sadakadır."6
Ya da şu hadiste haber verildiği gibi üç şeyin sevabı müslüman ölüye ulaşmaya devam eder.
"İnsan ölünce (salih) ameli kesilir. Ancak üç amel (in sevabı) kesilmez: Sadaka-i câriye (kamuya yararlı sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak"7
Görüldüğü gibi âyet ve hadislerde insana fayda verecek olan şeyin, servet, mal, makam, rütbe, isim ve nişan, ülke ve mensubiyet değil; İslâmda sâlih amel sayılan işlerdir. Bunlar hem kalıcıdır, hem de sonuç bakımından hayırlıdır. Yani bunlar Allah tarafından hesaba katılacak ve ödülleri bol bol verilecek. Kur'an bu gerçeği farklı ifadelerle anlatıyor:
"Kim zerre miktarı hayr işlemişse onu (karşılığını) görecek. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görecek." (Zilzâl 99/7-8)
"(Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) "Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır." (Lukman 31/16)
"... (Ey Elçi) Onlara de ki: «Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.» (Nisâ 4/77)
"Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez." (Nisâ 4/49)
Kalbi karartan, onu kirleten şeylerden biri de dünyanın oyun ve eğlencesine ait, dünyalıklara, yani servet ve mala ait aşırı tutkulardır (hırs ve tamahtır). Dünyalıkların şükrünü ede ederek, onlara kul köle olmadan onlara sahip olmak kötü bir şey değildir. Lakin dünyalıkların kulu kölesi olmak, onlara Allah'tan ve âhirete hazırlanmaktan fazla değer vermek, hayatın hedefine mal ve servete sahip olmayı koymak, kalbi işgal ettirir, gaflete düşürür, kirlenmesine, malın kendisine sahip olma tehlikesine yol açar.
Müslüman dünyalıklar karşısında şu âyette anlatılanlar gibi değildir.
"Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalaya dursun. İleride (gerçeği) bilecekler." (Hıcr 15/3)
Ümit etmek güzel bir şeydir ama tûl-i emel, yani sonu gelmez istek ve arzular, bitmez tükenmez beklentiler, olmayacak hayaller iyi bir şey değildir. Hele bu insanın bütün zamanlarını kaplıyorsa… Hele bu beklentiler bir ömür boyu devam ediyorsa… Hele kalpte bundan başka bir şey yoksa… Hele boş beklentiler insanı peşinden koşturuyorsa… O kalbe hastalık bulaştı demektir. O kalp selîm olma özelliğini kaybediyor demektir.

-Son söz
Allah'a selîm kalp ile gidenler felah bulacaklar (kurtulacaklar). Bir de 'bâkıyâtü's-sâlihât' sahipleri.
Bâkiyâtü's-sâlihât, Allah'ın katında insanların değer verdiği şeylerden daha hayırlı ve sonuç bakımından daha kazançlıdır. İnsanı Allah'a yaklaştıran imkanlardan biri de sâlih amellerdir. Zaten selîm kalbe sahip olmak imandan sonra sâlih amel işlemektir. Kişiyle birlikte âhirete gidecek olan da, onun yanında kalıcı olan da işte bu sâlihâttır.
Allah (cc) insanların çuluna, mülkiyetine, makamına, ünvanına, mesleğine, mensubiyetine, iddalarına değil; adam gibi adam olduğuna değer verir.
Peygamber (sav) bu gerçeği şöyle haber veriyor:
"Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz, fakat sizin kalplerinize (niyetlerinize) bakar (değer verir)." Sonra göğsünü işaret etti." (Müslim, Birr 10/33 no: 6572" İbn Mâce bunu "… fakat amellerinize ve kalplerinze bakar" şeklinde rivâyet ediyor. Zühd/9 no: 4143)
Sonuçta dünyada sahip olunan hiç bir şey ölüme veya ölümden sonrasına fayda vermediği açıktır. Selîm bir kalbe sahip olmak hariç.
Mü'minler şu duayı dillerinden düşürmezler:
"Rabbimiz, bizi hidâyete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma ve bize katından bir rahmet bağışla. Şübhesiz bağışı en çok olan Sensin Sen." (Âl-i İmrân 3/8)? ? ? ??

Hüseyin K. Ece
20.06.2016
Zaandam


Bağdatlı Rûhî'ye ait ve içinde "kalb-i selîm"in geçtiği şiirin tamamı:

GAZEL
Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
Yevme la yenfau da kalb-i selîm isterler
Berzâh-ı havf ü recâdan geçe gör na-kâm ol
Dem-i âhirde ne ummid ü ne bîm isterler
Unutup bildiğini ârif isen nâdân ol
Bezm-i vahdette ne ilm ü ne âlim isterler
Âlem-i bi meh ü hurşid ü felekde her giz
Ne mühendis ne müneccim ne hakîm isterler
Harem-i ma'niye bigâneye yol vermezler
Âşina yi ezeli yâr-i kadîm isterler
Sâkin-i dergeh-i teslim-i rizâ ol dâim
Bermurad itmeğe hizmette mukîm isterler
Dergeh-i fakra varıp dirliğini arz etme
Anda her giz ne sipâhi ne zâim isterler
Âşık ol şerbet-i vasl ister isen kim âşık
Çaresiz derd arayıp renc-i elîm isterler
Ni'met-i zâhire dilbeste olan gürsineler
Muzd nân pâreye cennât-i naîm isterler
Kıble-i ma'niyi fehm eylemeyen keç revler
Sehv ile secde edip ecr-i azîm isterler
Ezber et kıssâ-i esrâr-i dili ey Rûhî
Hazır ol bezm-i İlâhi'de nedîm isterler

Bağdatlı Rûhî

İskender Pala'nın kaleminden şiirin açıklaması:
-"Ey efendi Sanma ki senden altın ve gümüş isteyecekler
Hayır "Yevme lâ yenfau" da ancak kalb i selîm isterler.
-Korku ve ümit merhalesinden geçip nakam olmaya bak
Yoksa son nefeste ne korku ne de ümid işe yaramaz.
-Eğer arif isen bildiklerini (vesveselerini) unutup bilmezlik makamında kal
Çünkü vahdet bezminde ne ilim ne de âlim isterler.
-(Gerçek) ay ile güneşlerin kaybolup gittiği şu dünyada ve gökkubbenin altında
Ne mühendis ne müneccim ne de filozof olmak kar etmiyor.
-Bu beyti şu güneş imiş şu ay imiş gibi ayrımların yapılmadığı gerçek âlemde mühendis de olsan müneccim yahut filozof da faydası yok şeklinde anlamlandırmak da mümkündür.
-Bigâne olanları manaların harem dairesine girmeye bırakmazlar
Oraya girebilmek için ta ezelden aşinalar ve kadim dostluklar (Allah'ı bilmek ve O'nun dostu olarak yaşamak) istenir.
-Daima Hakk'ın rızasına teslimiyet dergâhında ikamet et
Çünkü bir kişiyi muradına erdirmek için hizmette devamlılık isterler.
-Fakr dergâhına varıp maaşının yüksekliğinden dem vurma
Çünkü orada asla ne üst düzey paşalar ne de prensler (yüksek bürokratlar) isterler.
-Günü geldiğinde vuslat şerbetinden içmek istersen gerçek âşık ol
Ancak bil ki âşıklar gerçek aşka ulaşabilmek için çaresiz dertler arayıp elim sıkıntılar isterler.
-Gösteriş nimetine gönül bağlayan gerçek fakirler bir parça ekmek parasına karşılık naîm cennetlerini istiyorlar. (Ya da: Garip doğrusu, dilenciye çeyrek ekmek parası sadaka vermekle cenneti kazanılacak sanıyorlar)
-Gerçek manalar kıblesini idrak edemeyen aykırı gidişatlılar
Kazara bir secde ederler de hemen ardından (ömürleri taatle geçmiş gibi) en büyük ecirleri isterler.
-Gönül sırlarına ait kıssayı ezberleyip kendini hazırlıklı tut ki
Yarın Allah'ın huzuruna varıldığında tatlı dilli sohbet adamı (kulluğunda eksiği olmayan dost) isterler."

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.