Hüseyin Kerim Ece

Arınmış bir yürek -5- 19.08.2016


(Arınmış yürek konusu anlatmaya devam ediyoruz)

-Arınmış kalp ve kalıcı ameller ilişkisi
Konumuz olan âyette, kıyâmette hesap zamanında kişiye malı veya çocuklarının değil, selîm kalp ile yaşayıp, onunla Allah'ın huzuruna varması fayda vereceği, burada ise insan için kalıcı ve değerli olanın sâlih amel olduğu söyleniyor.
Kur'an'da iki âyette "bakiyatü's-salihât" ifadesi geçmektedir.
Kur'an, insanları aldatan ve oyalayan dünya hayatının fani olduğunu, mal ve evlatların da bu dünyanın süsü olduğunu, ancak kısa bir süre sonra bunların insanın elinden çıkacağını, asıl kalıcı ve hayırlı olanın, sevap kazandıranın ise sâlih ameller olduğunu haber veriyor.
"Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; sürekli kalan iyi işler (bâkiyâtü's-sâlihât) ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır." (Kehf 18/46)
"Allah, doğru yola gidenlerin hidâyetini artırır. Sürekli kalan iyi işler (bâkiyâtü's- sâlihât), Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha iyidir." (Meryem 19/76)
Ya da "Rabbinin katında hem karşılık olarak, hem de kazanç/sonuç olarak daha iyidir" .1
Bilindiği gibi amel; kişinin niyet ederek, bir şeyi kasdederek yaptığı işlere ve fiillere verilen addır. 'Sâlih amel' ise, elverişli, faydalı, sağlam, fesat unsuru taşımayan iş, eylem ve aksiyon demektir.
Kur'an, mü'minlerin yaptığı doğru, faydalı ve düzgün işlere 'sâlih amel', bunun tam zıddı olan yanlış, zararlı ve düzgün olmayan işlere de 'fasit amel' demektedir. Sâlih amel, hem Allah'ın rızasına uygun ameldir, hem de insana faydalı, barışa hizmet eden her türlü düşünce, faaliyet ve ibadettir.
Sâlihin çoğulu 'sâlihât' Kur'an'da elliyedi âyette işleme fiili ('a-mi-le) ile, dört âyette de 'es-sâlihât' olarak geçiyor. Bu kullanımlar da sâlih ameli ifade etmektedir. Yani sâlihât; sâlih ameller, faydalı ve hayırlı işler demektir.
'Bâkiyât'; bâkıye'nin çoğulu olup yok olmanın (fena'nın) tersidir ve bir şeyin ilk hali üzere sabit olması, kalıcı olmasıdır.
Hayırlı davranışların, yani sâlih amellerin Allah katındaki değeri ve karşılığı, insanların dünyada övünüp durdukları, oyalanıp durdukları şeylerden daha üstündür. İnsana güzel sonuçlar ve ödüller kazandırması açısından daha önemlidir. Zira sâlih ameller âhirete intikal eder. Sahibini orada kurtarır ve sonsuza dek fayda sağlar. Ancak insanların bu dünyada sahip oldukları mal ve servet, makam ve rütbeler ölümle beraber onları terkederler. Üstelik insan bütün bunların hesabanı da âhirette verecek.
Allah'ın yanında neyin daha değerli, dolaysıyla neyin insan için daha hayırlı olduğunu şu âyet de haber veriyor: "… De ki: Allah katında olan, bütün geçici eğlencelerden (oyalanmalardan) ve bütün (maddi) kazançlardan daha hayırlıdır…" (Cumua 62/11)
Servetinin kendisini kurtaracağını sanan inkârcılara Kur'an şöyle bir örnek veriyor: "O âyetlerimizi inkar eden ve "elbette bana ve evlat verilir" diyen kimseyi gördün mi? Acaba gaybı görerek mi bildi? Yoksa Rahman'dan bir söz mü aldı? Hayır öyle değil…" (Meryem 19/77-79
Kaynaklar bu âyetlerin inmesine sebep olan olayı şöyle anlatırlar: Fakir bir müslüman olan Habbab'ın (ra), müşriklerin ileri gelenlerinden biri olan el-As b. Vâil'de alacağı vardı. Habbab alacağını istediğinde el-As ona şöyle dedi: "Muhammed'i inkâr etmedikçe borcumu vermeyeceğim." Habbab: "Allah'a yemin ederim ki, sen ölüp tekrar diriltilecek olsan dahi onu asla inkâr etmeyeceğim" deyince, el-As şöyle demiş: "Ben öldükten sonra diriltilecek miyim? İşte o zaman benim malım ve evladım olacaktır. Borcumu o zaman öderim." Bunun üzerine bu âyetler inzal olmuş.2
Bir rivâyette de şöyle denilmektedir: Habbab demiş ki "Ben cahiliye döneminde kuyumcu idim. El-As b. Vâil'e bir iş yaptım, sonra ücretimi istemek üzere yanına gittim…"3 Hadisin arka kısmı aynı.
Mal ve evladın dünya hayatının süsü olmasını sebebi, malın güzel ve faydalı olmasından, çocukların da güç ve savunma kaynağı olmalarındandır. Ancak onlar bu hakir ve fani dünyanın süsüdür. O bakımdan onların arkasından koşturmak, onlara tabi olmak doğru değildir.
Bu âyet, zenginlik ve kendilerine göre şerefleriyle böbürlenenlere bir cevaptır. Âyet, dünya hayatını süsü olan şeylerin çerçöp gibi gelip geçici olduğunu, kalıcığı olmayan bir aldanış olduğunu haber veriyor. Ancak baki kalacak olan tıpkı Peygamberin şerefli sahabelerinin yaptığı gibi iman ve salih amellerdir. Bunlar Allah katında daha değerli, sevap bakımından da daha hayırlıdır.
Bu ifade "o gün cennetliklerin kalacakları yer çok hayırlı ve dinlecekleri yer çok güzeldir" (Furkan 25/24) âyetine benziyor.

-Bâkiyâtu's-sâlihât ne demektir
Bu konuda farklı görüşler var.
Dünyada Allah'ın dışında her şey fâni. Güzel olsun, çirkin olsun, insan kaynaklı bütün ameller bu dünyada kalır. Onlar için bir bekâ (sonsuzluk) söz konusu değildir. Gerçekte 'bâkiyât', yani insanın yanında kalıcı olan, ölmeyecek olan sâlihâttır, hasenat (sevap kazandırıcı)tır. Salih olmayan işler de seyyiât (günahlar) da hesabı görülmek üzere âhirete intikal ederler. Bunlar da sevaba ve ikaba (azaba) sebep olan amellerdir. Sevap ve ikab da âhirette kesilmeksizin devam eder, fâni olmaksızın bâki kalırlar. Ancak burada amellerin 'bâkiyât' olarak isimlendirilmesi mecâzidir.4
Kalıcı olan (bâkiyâtü's-sâlihât), insanla birlikte âhirete intikal eden ve orada işe yarayan, Allah'ın değer verdiği şeylerdir.
Kalıcı salihât; yani ıslah edici, yarayışlı, sağlam, hakka uygun, hayırlı ve sevap kazandırıcı davranışlardır.
Baki kalacak sâlih ameller, söz ve fiil türünden âhirete gidecek olan her türlü ameldir. Hz. Ali demiş ki: Kazanç iki türlüdür. Mal ve oğullar dünya kazancıdır. Kalıcı sâlih ameller de âhiret kazancıdır. Allah (cc) kimi zaman bunları bazılarına birarada verebilir.5
Peygamber'in (sav) davetine icabet ederek müslüman olan ilk dönem gariban müslümanlarının; Allah'a itaat etmeleri, O'nun rızasını isteyerek gece gündüz Rablerine dua etmeleri gibi ameller (işler) bu övgüyü hak eder. Böylelerinin sâlih amelleri (sâlihât'ı) şu fâni dünya hayatından sonra da kalıcı, Allah'ın katında müşriklerin sahip olmakla övündükleri, ama günün birinde fâni olacak, sahibinin yanında baki kalmayacak mal ve evlatlardan sevap açısından daha hayırlıdır.6
el-Cevzî'ye göre 'bâkiyâtü's-Sâlihât' konusunda beş görüş bulunmaktadır. Birincisi; "Sübhânellahi ve'l-hamdülillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahi'l-aliyyi'l-azîm-Allah'ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Hamd Allah'a aittir. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Bütün güç ve çekip çevirme yalnızca azîm (büyük) olan Allah'a aittir" sözleridir. (Mâlik b. Enes, Muvatta, Kur'an/23) 7
İkincisi; "Lâ ilâhe illalahu vallahu ekber ve'l-hamdu lillah ve lâ kuvvete illa billah"tır.
Üçüncüsü; beş vakit namazdır.
Dördüncüsü; tayyib (hoş/güzel) sözdür.
Beşincisi; dinen ve aklen güzel olan, sevap getirici (hasenât olan) bütün ameller.8 Buna benzer görüşleri sıralayan İbni A'rabi 'bâkiyât's-sâlihât' konusunda sahih hadis olmadığını söylüyor. Ancak tekbîr, tesbîh, tehlîl ve havkale'nin (ve lâ havle) fazileti ile ilgili sahih hadisler çoktur diyor.9
İbni Abbas'tan gelen bir başka görüşe göre de 'bâkiyâtu's-sâlihât', beş vakit namaz veya her türlü sâlih ameldir.10
Bâkiyâtü's- sâlihât, insan için sonuçları kalıcı ve dünya hazlarından nefsinin tamah ettiği şeylerden onu uzaklaştırıcı her türlü hayırlı ameller demektir.Ya da kişinin kendisiyle Allah'ın rızasını gözeterek yaptığı işler.11
Akıllı insan nefsine şöyle sorar: Sen günün birinde öleceksin. O halde şu iki durumdan hangisini tercih edersin? Bu dünyanın aldatıcı süslerini ve onlardan öylesine tadmayı mı? Yoksa tadı ve gölgesi sürekli olan, içinde nefislerin arzu ettiği bütün lezzetlerin olduğu bir yurt için çalışmayı mı?
İnsan bu noktada yanılabilir, tercihte zorlanabilir. Bu nedenle Allah (cc) şöyle haber veriyor: "Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür, ziynetidir." Yani bundan öte bir şey değildir dünya zenginliği. Ancak insan için kalıcı olan, ona fayda ve sevinç verecek olan şey 'bâkıyâtü's-sâlihât'tır.
Bu ifade Allah'ın hakkı olan bütün farz ve müstehab ibadetleri, insanların hakkına saygıyı; namaz, zekât, sadaka, hac, umre, tesbîh, hamd, tehlîl, tekbîr, kıraat, faydalı ilim talebi, emr-i bi'l-ma'ruf, nahy-i ani'l-münker, sıla-i rahîm, anne babaya iyilik, eşlerin hakkını verme, hayvanları koruma, yaratıklara güzel muamele gibi bütün amelleri kapsar.
'Bâkıyâtü's-sâlihât'Allah'ın katında sevap bakımından ve arzu etme açısından daha hayırlıdır. Bunların sevabı, kazancı, sonucu kalıcıdır. Bereketleri kat kat artar. Bu öyle bir kazançtır ki imrenenler işte buna imrensinler, yarışmak isteyenler bunun için yarışsınlar demek gerekir.12
Sâlihât, aynı zamanda ıslah edici iyilikler demektir. Bunun kökü 'salah' kökü, birden fazla taraf arasında barış, sulh sağlamak anlamına gelir. Bu bir yönüyle üçüncü şahışlara yönelik bir iyiliği de ifade eder. Islah düzeltmek, iyileştirmek demektir. Bu da bir şahsın kendine yönelik olduğu gibi, üçüncü şahısları ilgilendiren bir durumdur.
Hasenât (hasenenin çoğulu) ile aralarında fark var. Şöyle söylenebilir: Hasenât kişinin kendine yönelik iyilikler, sâlihât hem kendine hem de sonuçları bakımından başkalarına dönük iyiliklerdir. Sâlihât, öznesiyle birlikte başkalarını da kuşatan ve iyi (ıslah) eden iyi işler. Sâlihât işleyen mü'minler kendileri ile birlikte başkalarının da iyi olması için çalışırlar. Asr Sûresinde geçtiği gibi hak üzere olmak, hakka uymak, haklara riayet etmek hasenât; hakkı tavsiye sâlihâttır. Sabırlı olmak hasenât, sabrı tavsiye etmek sâlihâttır. Mü'min bunun gibi hasenât olan amellerini, insanların ıslahına yönelik olarak yaparsa o amelleri sâlihatâ dönüştürebilir.
Kur'an'a göre hasenâtın karşılığı bire on sevaptır. "Kim bir hasene ile gelirse, ona bunun on misli ödül vardır." (En'am 6/160) Sâlihâtın karşılığı olarak doğrudan cennettir. "Kim kadın olsun, erkek olsun, mü'min olduğu halde salihat işlerse işte onlar cennete gireceklerdir." (Nisâ 4/124. Tîn 95/6. Burûc 85/11) Hasenâtın ödülü oranla sınırlanmış, ama sâlihâtın karşılığı sınırsızdır. (İsrâ 17/9)
Sâlihâtın hasenâttan bir farkı da "geriye neyin kalacağı" sorusudur. Kur'an sâlihâtın geri kalacağı, baki, ölümsüz, kalıcı olacağını söylüyor. Bu açıdan hasenâtla meşgul olan mü'min pasif iyidir, ancak sâlihât ile meşgul olan mü'min ise aktif iyidir.13
'Bâkıyâtü's-sâlihât, tefsir kaynaklarında daha çok âhirete yönelik bir amel olarak değerlendiriliyor. Ancak hatırlamak gerekir ki âhirette baki kalacak olan hayırları, sevapları, ecirleri kazanma yeri bu dünyadır. O halde bu dünyada yapılacak güzel davarnışlar, faydalı işler, imana uygun amellerin değeri Allah katında yüksek olacaktır.
Sebe' 37. âyetinde geçtiği gibi insanları Allah'a yaklaştıracak olan mal ve soy değil, sâlih amellerdir. Yani iman edip onun gereği ibadetlerdir. Bu ibadetler de sadece Allah'ı zikretmeye yönelik ifadeler değil, bununla birlikte akla gelebilecek her türlü iyilik, ma'ruf, ihsan ve benzeri, dinin güzel gördüğü ve mü'minlerden yapılmasını istediği bütün davranışlardır.14

 

1 Esed, M. Kur'an Mesajı, 2/619

2 Kurtubî, M. b. Ahmed, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an, 2/1980

3 Bakınız: Buhârî, Büyu'/29 no: 2091, İcâre/15 no: 2275, Tefsir/19 no: 4732-4735, Husumât/10 no: 2425. Müslim, Münafıkûn 4/35 no: 7062. Tirmizî, Tefsir/19 -7 no: 3162

4 İbni A'rabî, A. b. Muhammed. Ahkâmu'l-Kur'an, 3/235

5 Kurtubî, M. b. Ahmed, el-Câmiu Li Ahkâmi'l-Kur'an, 2/1908

6 Taberî, İbni Cerir. Câmiu'l-Beyan, 8/229

7 el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 3/166

8 el-Cevzî, A. b. Muhammed. Zâdu'l-Mesîr, S: 854

9 İbni A'rabî, A. b. Muhammed. Ahkâmu'l-Kur'an, 3/235

10 el-Hâzin, M. b. İbrahim, Tefsir, 3/166

11 Zamahşerî, Ö. b. Muhammed. El-Keşşâf, 2/697

12 es-Sa'dî, N. b. Abdurrahman. Teysîru'l-Kerîmi'r-Rahmân, s: 478

13 İslâmoğlu, M. Pasif İyiden Aktif İyiye, s: 34-37

14 Dumlu, Ö. Kur'an'da Salah Meselesi, s: 56-57

e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.