Dünya Bülteni
 
   

Mucahid Yıldız

Bastığı yerleri yeşerten Adem; Bahattin abi 19.05.2010

Taberi’nin Medeniyetler Tarihi isimli kitabında Hz. Adem (a.s.)ın Cennet’ten dünyaya, sürgün yerine indirildiğini anlatırken, onun Hindistan yakınlarına bırakıldığını, daha sonra da Arap yarımadasına doğru yola çıktığını anlatır. Bu yolculuğunda Hz. Adem (a.s.)’ın bastığı yerler yeşerir, güzel kokulu çiçekler açar. Taberi böyle anlatıyor. O halde Adem’in çocuklarına düşen nedir? Ayak bastığı yerlerin yeşertilmesi, neşvü neva bulmasıdır. Dünyada, kiminin ayak bastığı yerler bayındır olurken, kiminin işgal adımları da ortalığı karartıp, kurak ve çoraklığa yolaçar.

Yirmiyedi yıl önce İstanbul’da üniversite tahsiline başladığım yıllarda, onu tanıyan yüzlerce gençten birisi olarak ben de Bahaddin Yıldız abiyle tanıştım. Aramızdaki sevgi bağları öz abi kardeş yönünde güçlendi. Bazan birarada olduğumuz meclislerde tanışırken ikimizin de aynı soyismine sahip olmamız bazılarının dikkatini çeker, öz kardeş misiniz diye sorarlardı. Ben de öz kardeş sayılırız derdim. O da gülümserdi. Yirmiyedi yıldır da irtibatımız kesilmedi. Ve bu süre içinde birçok yerleri gezdiğine, yanlış hiçbir adım atmadığına şahid oldum. Bahaddin abi yanlış adım atmadı, adım attığı yerler yeşerdi, güzel kokulu çiçekler açtı. İnsanlar ve insanlık ondan hep iyilik ve şefkat gördü.

O her gittiği yerde hiçbir ayırım yapmadan tüm insanların problemlerine çare olmak için gayret etti. En yakını, hayat arkadaşı Emine yengenin tabiriyle o yetimlerin babası, yoksulların babasıydı. Son onbeşyılda zaman zaman Türkiye’de, zaman zaman da Almanya’da görüşürüyorduk. Almanya’daki bazı ormanlar da Bahaddin abinin ayak izlerinden nasibini aldı. Ruhr bölgesinde bana misafir olduğunda ilk sabah çevrede koşabileceği bir arazi buldu ve kaldığı sürece her sabah erkenden koşuya çıkıyordu. Buralarda da gönüllere neşvü neva bulduracak dostlukları pekiştiren adımlar attı. Vakti olsaydı bu çalışmalarını daha da yoğun bir şekilde devam ettirecekti.

Uçağın düştüğü haberi geleli bugün üç gün oldu. Hala içimden inadi bir ses, o karlı ve kayalık dağların yabancısı değil, hayatta kalmışsa iner gelir gülümseyerek diye sessizce haykırıp duruyor. Hatta gücü yettiğince yolculardan birçoğuna da yardım eder. Kiminin elinden tutar, kimini sırtlanır taşır.

Arif abi, bir ‘YILDIZ’ kaydı dedi, İbrahim (Karagül) de ‘Bir yiğit adamı kaybettik’ dedi. Ve daha niceleri de onun hakkında konuşup yazacak belki. Ben şimdiye kadar yaklaşık otuz yıllık geçmişimizde Bahaddin abi hakkında onca insanla konuşmalarımızda bir tek menfi söz duymadım.

İbrahim Karagül; ‘Kelimeler, cümleler zihninizde hızla akar gider ama bir tanesini bile aktaramazsınız. Yutkunursunuz, ağzınız kurur, kalbinize bir ağrılık çöker, gözleriniz hiç bir şeyi seçemez olur, dolup dolup taşar...’

Akif Emre; ‘Kalemin ve kelamın tükendiği yerdeyim. Tam 30 yıldır ruhuna büründüğü Afgan dağlarından gelen haber karşısında yazacağım her sözün eksik kalacağını biliyorum.’

Aynen bu duyguları paylaşıyorum. Daha fazla söyleyecek söz, yazacak kelime bulamıyorum. Cenab-ı Mevla'dan umutla Hindikuşlardan gelecek haberi bekliyorum.


e-mail
Yazarın diğer yazılarına Yazarlar bölümünde ulaşabilirsiniz.